Gazze’de Filistinlilere yönelik siyonist soykırım olanca hızıyla devam ediyor.

Gazze’deki insani durum gittikçe daha vahim bir hal alıyor.

Filistinliler, sadece bomba ve füzeyle şehit edilmiyor. Açlık, gıda sıkıntısı, hijyen ve temizlik malzemelerinin yokluğundan dolayı salgın hastalıklar baş gösterdi. Salgın hastalıklardan dolayı başta çocuklar olmak üzere toplu vefatlar yaşanmaktadır.

Aksa Tufanı öncesi Gazze’ye günlük ortalama 600 tır giriş yapmakta iken Aksa Tufanı sonrası günde 40-50 tır ancak giriş yapmaktadır. Bu da düzenli olarak olmamaktadır. Normal şartlarda Aksa Tufanı öncesi giren yardım ve malzemelerden çok daha fazlasının girmesi gerekirdi. Çünkü bunca yıkım, yaralı, tarım alanlarının tahribi, üretim ve sanayi yerlerinin yerle bir edilmesiyle çok daha fazla insani yardım girmeliydi.

Fakat maalesef var olan mal girişinin onda biri bile düzenli şekilde gelmemektedir.

Mısır’a dünyanın dört bir tarafından gönderilen yardım malzemeleri çürümeye başladı.

Hangi malların ne kadar ve ne zaman gireceğini tamamen işgalci rejim belirliyor.

Bütün imkansızlıklar, kuşatma, bombardıman ve yalnızlığa rağmen Gazze, direnmeye devam ediyor.

Her gün onlarca işgalci rejim tankları ve askeri araçlar, içinde ve beraberindeki işgalcilerle birlikte imha edilmektedir.

İşgalci rejim kayıplarını ne kadar gizlese de farklı kaynaklardan rakamlar telaffuz edilmektedir.

Siyonist rejimin kayıplarının açıklananın çok çok üstünde olduğundan kimsenin şüphesi yoktur. Siyonist basın dahi rejimin açıkladığı rakamlara inanmamaktadır.

İlk günden itibaren Direniş, İslam ülkelerinin direk gelip savaşmalarının saha gerçeklerine uygun olmadığını biliyordu. Ama gıda ve insani noktada yardım edilmesini ısrarla istedi.

Karadan sınırlar kapalı olsa da denizden filolarla yardım gönderilebilirdi. Karadan Mısır’a, Ürdün’e ve işgalci rejime baskı yapılarak insani manada yardımların ulaştırılması sağlanabilirdi.

Sadece İslam ülkeleri değil bütün insanlığa ve dünya ülkelerine çağrı yapılarak, vicdani sorumluluk taşıyan ülkelerle birlikte dünyada bir kamuoyu oluşturulabilirdi.

Bu son derece insani ve vicdani bir durum idi.

Orada yaralı, yardıma muhtaç yüz binlerce çocuk, kadın ve sivil bulunmaktadır.

Devletler, adım atmıyor, atamıyorsa halklar harekete geçmelidir.

Halklar, harekete geçtiğinde bütün alanlarda bir baskı oluşmaktadır. Ki Türkiye’de işgal rejimiyle ticaretin kesilmesinde bu kamuoyu ve baskı önemli oldu.

Bu noktada devletler, harekete geçmese de halk olarak bizler, harekete geçmeliyiz.

Meydanları boş bırakmamalıyız.

İçerdeki ve dışardaki hangi gelişme olursa olsun Gazze, gündemden düşmemeli, gündemin birinci sırasında yer almalıdır.

Sosyal medyada, günlük konuşma ve sohbetlerde Gazze ve Kudüs konuşulmalı. Oradaki acı ve soykırım dile getirilmelidir.

Az çok demeden imkânlarımız çerçevesinde, hatta rızkımızdan kısarak Gazzeli kardeşlerimize farklı yol ve yöntemlerle maddi yardımda bulunmalıyız.

Her daim Gazzeli kardeşlerimize dua etmeliyiz.

Bu savaş, uzun sürecek ve daha da genişleyecek.

Fert olarak, kurum olarak, halk olarak, devlet olarak ve ümmet olarak bu uzun ve her daim genişleyen mücadeleye hazırlıklı olunmalıdır.

Zafer ve başarı, davalarında sabreden, direnen ve hazırlıklı olanların olmuştur ve bundan sonra da öyle olacaktır.