Tarihimizin altın sayfaları kahramanlar ve onların mücadeleleriyle doludur.

Malını, canını, evlad-u iyalini davası için feda eden yiğitlerle doludur.

Habil ve Kabil’in mücadelesinden itibaren bu yiğitler zinciri hiçbir kesintiye uğramadan devam edegelmiştir.

Bu yiğitleri bazen tarih kaydetmemiştir, ama gök ehli bunları çok yakından tanımış ve şerefli melekler kaydetmiştir.

İslam davası, nesiller boyu miras yolu ile devam edegelen bir davadır.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık…” (Fatır Süresi 32. Ayet)

Bu mirasa ancak Allah’ın seçtikleri, kendilerini layık hale getirenler sahip çıkar. Layık olmayanlar elenir, gider.

İslam davası, şerefli ve izzetli bir davadır. Bu davaya sahip çıkan her daim aziz olmuştur. Elbette bu izzetin de bir bedeli vardır. Bu bedeli ödemeyi göze alanlar ve ödeyenler aziz olmuştur.

Bu izzete sahip olmak için mal, makam, mevki, evlat, dünya metaına sahip olmaya gerek yoktur. Tam aksine bunları davan için feda edebilirsen aziz olursun. Bu dava, mal ve makam edinme, para biriktirme davası değildir.

İşte Gazze bunun en somut örneğidir. Ehlu’l Gazze, Ehlu’izze-Gazze ehli izzet ehli.. sözü tam da bunu anlatıyor.

Tarihte Ebu Süfyan, Peygamber aleyhisseam ve Ashabı’nın Mekke Kervanını ele geçirmek için yola çıktığını haber alır.

Ebu Süfyan, İslam ordusuyla karşılaşmamak için kervanı Mekke’ye kaçırır. Ona ‘Ey Ebu Süfyan, kaçıyor musun, nerede kaldı şerefin’ diyenlere çok manidar bir cevap verir.

“Benim şerefim, develerimin sırtındadır. Evet, kaçıyorum” der.

Bu durum günümüz için de bir ayna ve turnusol görevi görmektedir.

Şeref ve izzetlerini, onur ve haysiyetlerini günümüzün devesi olan gemilerde, konteynırlarda, şirket ve AVM’lerde, ticaretlerinde görenler bu izzetten çok uzaklar.

Şeref ve izzetlerini emperyalist ABD ve siyonistlerin kendilerine lütfettiği makam ve mevkide görenler bu şerefe ulaşamazlar.

Şeref ve izzetlerini, ülkelerinin ulusal çıkar ve menfaatlerinde gören idareci ve yöneticiler bu izzete ulaşamazlar.

5 yıldızlı otel, villa ve rezidanslarda konfor ve rahata bağımlı olanlar cihat meydanına çıkamazlar, zillet elbisesini çoktan kabul etmişlerdir.

Selâhaddîn-i Eyyûbî, dünya tarihinde sarayı olmayan çok ender devlet başkanlarından biridir.

Bütün hayatı at sırtında, savaş meydanlarındaki çadır ve savaşlarda geçmiştir. Vefat ettiği zaman mal ve para namına bir şey bırakmamıştır. Sadece 12 dirhem ve 2 dinar bırakmıştır. Bunun yanında cihat için aldığı 200 bin dinar da borç bırakmıştır.

Kadılar, varislerine, ‘Ya bu borçları üstlenin ve mirası alın ya da bu mirası beytülmale vakfedin borç da beytülmalden ödensin’ seçeneğini sundular.

Varisleri, 2. seçeneği kabul ettiler.

Aradan 800 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen ismi unutulmadı, mücadelesi örnek alınıyor, düşmanları dahi onun ismine saygı duymaktadır.

Ama şeref ve izzetleri develerinin sırtında olan yakın zamandaki nice padişah, kral ve yöneticinin isimlerinin esamesi dahi okunmamakta, tarihin çöplüğündeki yerlerini çoktan aldılar.