Gün geçmiyor ki sabah uyandığımızda işgalci rejim, bir ülkeye ya da yeni bir bölgeye daha saldırmasın.

İran’da İsmail Heniyye’nin şehit edilmesi üzerine İran’ın, 1 Ekim’de siyonist rejime yönelik geniş çaplı bir saldırısı oldu.

Bu saldırıyla, yıllardır söylenen ve dillendirilen İran ve siyonist rejim arasında bir ‘tiyatro oynanıyor’ algısını yerle yeksan oldu.

Siyonist rejim, bu saldırının karşılıksız kalmayacağına dair tehdit ve meydan okumaları üzerinden 25 gün geçtikten sonra İran’a yönelik saldırı başlattı.

İşgal rejimi, İran’ın askeri alanlarına ve füze üretim yerlerine yapılan saldırının çok büyük hasar ve zayiatla sonuçlandığını iddia etse de İran ve bağımsız kaynaklar bunun tam tersini söylüyor.

İran’a yönelik saldırıyı tek başına yapamayacağını bilen siyonistler, ABD’nin eliyle İran’ın nükleer kapasitesini, petrol ve doğalgaz alanlarını ve askeri kapasitesine büyük bir darbe indirmek için yıllardır fitne ve fesat planları kurdu.

İran’ı ‘şer ekseni’ ilan eden bölge ülkeleri ve ABD’ye büyük tehdit olduğu, nükleer güç olması halinde dünya barışı için bir tehlike olduğu iddia edildi.

Trump döneminde İran’ın sembol ismi Kasım Süleymani’ye ABD tarafından suikast düzenlemesini sağladı.

Bu şeytanca bir plandı ve tek bir amacı vardı.

İran ile ABD’yi savaştırmak…

Tek kurşun atmadan, tek bir dolar ödemeden, tek bir askerinin burnu dahi kanamadan İran tehdidini ortadan kaldıracak ve direniş hareketlerini pasifize edecekti.  

İran, ikilemde kaldı, ya ABD ile karşı karşıya gelecek ve savaşacak ya da bunu sineye çekecekti.

Irak’taki ABD üslerine kontrollü ve sınırlı füze saldırısı gerçekleştirdi.

ABD’ye haber verildi mi verilmedi mi, zayiat oldu mu olmadı mı.. soruları günlerce gündemi meşgul etti.

Ama sonuçta İran, ABD ile istemediği ve kendisine dayatılan bir savaşa girişmedi. Bunda da başarılı oldu.

ABD de İran ile direk bir savaşa girmek istemedi. Yoksa ABD’nin, İran’la savaşa girmek için bahaneye ihtiyacı yoktur.

ABD istemeyince tek başına kalan siyonist israil, karizmasını kurtarmak için sınırlı ve kontrollü bir saldırıda bulundu. Bunu da olabildiğince büyüterek, şişirerek, bir zafer olarak sunmaya çalıştı.

İran’a yapılan saldırıda ABD, aktif olarak katılmadı ama bütün silahlar ve uçaklar sonuçta ABD yapımıdır. Ve yaptığı açıklamada ‘siyonist rejimin kendini savunma hakkı vardır’ diyerek saldırıya meşruiyet kazandırdı.

Bu saldırıda şu açık seçik görüldü ki ABD, istemediği müddetçe siyonistler bir savaşa giremez.

ABD, desteğini çektiği an siyonist rejim 24 saat dahi ayakta kalamaz. Yapılan bu zulüm ve katliamın, işgal ve talanın esas faili ABD’dir.

Yürütülen bu soykırım ve işgalde kullanılan bütün silahlar ABD yapımıdır, karşılıksız ve bedava bir şekilde verilmektedir.

ABD ordusu Irak işgalinde mermi ve mühimmat israfını önlemek için sert tedbirlere başvurdu. Ama siyonist rejime gelince bu geçerli değil.

Hasan Nasrullah’ın şehit edilmesinde sığınak delici 80 tona eşdeğer 85 tane bomba kullanıldı. Bombaların seyreltilmiş uranyum içerdiği basına yansıdı. Uranyum olmadan eksi 14. kata tesir edemezdi.

Allah’ın izniyle güç ve kuvvetin de bir sınırı vardır. Arkasında ABD de olsa siyonist rejim ayakta kalamayacaktır. Siyonist rejimle birlikte ABD ve bütün işbirlikçileri tarihin çöplüğüne gidecektir. Bu mümkün mü, elbette mümkündür ve olacaktır inşallah..