Aksa Tufanı üzerinde bir yıl geçti.

Aksa Tufanı siyasi, ekonomik, siyasi ve politik sonuçları itibariyle bir milat oldu. Bundan sonra bir olay ve gelişme değerlendirilirken, bu deyim kullanılacak… ‘Aksa Tufanı öncesi ve Aksa Tufanı Sonrası…’

Aksa Tufanı, çok zor şartlarda ve ortamda gerçekleşti.

Ümmet bazında işgalin artık kanıksanmaya başladığı, Kudüs davasının unutulmaya yüz tuttuğu, artık işgal rejimiyle ilişkilerin alenileştiği, sözde normalleşme ama ihanet projesinin mesafe kat ettiği, her gün yüzlerce binlerce siyonistin Aksa’ya baskın düzenlediği, zindanlardaki Filistinli esirlere her türlü zulüm ve baskının devam ettiği bir ortamda Aksa Tufanı gerçekleşti.

Bunun yanında işgal rejiminin kendini en fazla güvende hissettiği, Kudüs’ü ebedi başkentlerin ilan ettiği, ABD olmadan kendi ayakları üzerinde durduğuna kani olduğu, İslam ümmetinin artık bu işgali kanıksadığı bir ortamda Aksa Tufanı gerçekleşti.

Aksa Tufanı, siyonist rejimini bütün karizmasını yerle bir etti. Yenilemez, alt edilemez denen ordu ve istihbaratla adet dalga geçti.

ABD ve batılı ülkeler olmadan kendi ayakları üzerinde duramayacağını acı bir şekilde anladı.

Bu hışım ve kızgınlıkla Gazze’ye saldırdı.

İlk günlerde, “HAMAS’ı bitireceğiz, yok edeceğiz, esirlerimizi kurtaracağız, Gazze’yi işgal edecek ve buradaki Filistinlileri Ürdün ve Mısır Sina çölüne sürecek ve burada kendi işgal yerleşimlerini kuracağız.” Diyorlardı.

Bütün dünyaya siyonist rejimini gücünü gösterecek, kaybolan prestij ve caydırıcılığını kabul ettirecekti.

Buna karşı çıkan olursa Gazze ile aynı akıbeti yaşatacaktı.

Ama bunların hiçbirini yapamadı.

HAMAS’ın lider kadrosunu, askeri gücünü, savaşma iradesini bitiremedi.

Gazze’yi işgal edemedi, halkı buradan süremedi.

Esirlerini kurtaramadı. Tam aksine yeni askerlerinin esir olmasına sebebiyet verdi.

Gazze’ye komşu ve Lübnan sınırlarındaki yerleşimci Yahudiler daha iç bölgelere ve başka ülkelere göç etmeye başladılar. Sözde kendi ülkelerinde göçmen durumuna düştüler. Çadırlarda, konteynırlarda yaşamak zorunda kaldılar.

Yüzlerce tank, asker ekipmanı imha edildi. Binlerce askeri psikolojik tedavi altına alındı.

‘HAMAS ile müzakere olmayacak, müzakeremiz füze ve bombalarla olacak’tan, ‘HAMAS’a çok cömert bir teklif sunduk’a gelindi.

Dünyadaki itibarı dibe vurdu. Bir asırdır dünya genelinde büyük emek ve çabalarla inşa etmeye çalıştığı ‘mağduriyet’ edebiyatı tamamen çöktü.

Ümmet genelinde siyonist rejime ve ABD’ye yönelik nefret yükseldi. Filistin halkı ve ümmete özgüven geldi. Hiç kimse olmasa da Filistin halkı Kudüs davasını zafere ulaştırabilir umudu yeşermeye başladı.

Savaşa Yemen, İran, Lübnan, Suriye dahil oldu.

21 Eylül 2023’te ABD’de Netenyahu ile samimi bir havada görüşen ve ilişkileri geliştirme planları olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Lübnan’dan sonra sıra Türkiye’de’ demeye başladı.

1967’de bütün Araplar tarafından desteklenen Mısır, Suriye ve Ürdün ordularını Altı Gün’de mat eden işgal rejimi ordusu, ABD ve Avrupa ülkelerinin sınırsız desteğini aldığı halde HAMAS’ı bitiremedi. HAMAS, her şeye rağmen savaşma yeteneğini kaybetmedi. Saflarına yeni yeni savaşçılar katmakta, yeni taktik ve silahları geliştirebildi.

İşgal rejiminin Lübnan’a girmesi tam bir felaket olacaktır. Lider kadrosundaki bazı isimleri bitirerek bu savaşı kazanacağını zannediyor ama gelişmeler öyle değildir. Lübnan’a girip çıkacağım hesabı yapmakta ama ne girmesi ne de çıkması kolay olmayacaktır. Gazze’ye girdi ama bir türlü çıkamamaktadır.

İnşallah Aksa Tufanı, ümmetin dirilmesi, siyonist işgal rejiminin bitmesi için bir başlangıç ve milat olacaktır.