Selâhaddîn-i Eyyubi’nin, Kudüs’ü Haçlı işgalinden özgürleştirmek için yaptığı en önemli hamlelerden biri de Biladü'ş-Şam (Suriye, Lübnan ve Filistin) toprakları ve Mısır’ı birleştirmek olmuştur.

Selahaddin istemediği halde şartların onu Mısır’a gitmek zorunda bırakması ve Mısır hükümdarı olması, Nureddin Zengin’in erken yaşta vefatı, takdir-i İlahi’nin onun ve Kudüs’ün özgürlüğü için ortam ve şartları oluşturmasından başka bir şey değildi.  

Mısır’ın hükümdarı olması ve Mısır’ı Biladü’ş-Şam topraklarıyla birleştirmesi Kudüs’ün özgürlüğüyle sonuçlanacak tarihi ve stratejik bir hamle olmuştur.

Mısır ona birçok imkânı birlikte sunmuştur.

- Bu topraklar zengin ve tarım açısından bereketli topraklar idi.

- Buralarda yaşayan milyonlarca insan, kalabalık Haçlılar karşısında asker temin etme imkânı sunmuştur.

- Yetişmiş Mısır ormanları, Selâhaddîn’e Haçlıların donanması karşısında donanma oluşturmak için ihtiyacı olan tahta ve keresteyi fazlasıyla sunmuştur.

- Kudüs’e giden stratejik deniz ve kara yollarının hakimiyetini elde etmekle birlikte cephe arkasında geniş bir manevra ve lojistik destek sağlama imkanına kavuşmuştur. 

Siyonizmi kuran üst akıl, Mısır ve Biladü’ş-Şam topraklarının birleşmemesi için geçmişte ve günümüzde bütün fitne ve fesat planlarını seferber etmekteler.

Selâhaddîn’in bu hamlesinin benzeri 1 Şubat 1958'de Mısır ve Suriye arasında gerçekleşmiş ve ‘Birleşik Arap Cumhuriyeti’ adıyla bir birliktelik sağlanmıştır.

Bu birleşme sadece 3 yıl devam etmiştir.

Birliğin sağlam temellere oturtulamaması, dış etkenlerin müdahil olması sonucu, 28 Eylül 1961'de Suriye’de gerçekleşen darbe ile sona ermiştir.

Siyasi birlikteliğin dışında bu ülkeler arasında kardeşane ve iyi komşuluk ilişkilerinin gelişmesine, Arapların en güçlü ve ağabeyi ülkesi konumunda olan Mısır’ın bağımsız ve güçlü bir ülke olmasına izin verilmemiştir.

2011'de Mısır'ı da etkisi altına alan ‘Arap Baharı’ denilen süreçle birlikte 29 yıllık Hüsnü Mübarek dönemi sona erdi ve Muhammed Mursi, seçim ile iktidara gelen ilk cumhurbaşkanı oldu.

Kudüs ve Filistin konusunda çizgisi net olan Muhammed Mursi’nin işbaşına gelmesi, emperyalistler tarafından bir asırdır ilmik ilmik işlenen ‘Büyük Siyonizm Projesi’nin çökmesi idi.  

Mursi, sadece 8 ay iktidarda kalabildi.

İç ve dış düşmanlar devreye girerek Mursi’yi kanlı bir darbe ile indirdiler ve şehadetiyle sonuçlanacak zindana attılar.

Askeri darbe süreci İhvan başta olmak üzere İslami hareketlere karşı bir kıyım ve Filistin İslami Direnişine karşı da düşmanca bir siyasetin izlendiği dönem oldu.

Mursi döneminde iyi bir trend yakalayan Türkiye-Mısır ilişkileri askeri darbe ile birlikte kopma sürecine girdi.

2013’ten 2021’e kadarki süreçte Türkiye-Mısır ilişkileri tarihin en sıkıntılı dönemini yaşadı.

2021’de dışişleri bakanlarının görüşmesini 2022’de Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin Mısır’ı ziyareti takip etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Sisi’nin kısa da olsa Kasım 2022'de dünya kupası kapsamında görüşmesi, ilişkileri farklı bir noktaya taşıdı.

Çok sıkıntılı bir sürecin ardından ve Gazze’de Siyonistlerce uygulanan soykırımın devam ettiği böylesine bir ortamda Sisi, 4 Eylül’de Türkiye’ye geliyor.

Mısır’ın bir askeri darbeci tarafından idare edildiğini bilerek, Türkiye ve Mısır ilişkilerinin güçlenmesi, her iki ülkenin yararına olduğu kadar ümmet coğrafyasının da yararınadır.

Bununla birlikte Türkiye ile Mısır ilişkileri; ABD, NATO ve Siyonist israilin politikalarına hizmet etmemelidir.

Türkiye-Mısır ilişkileri Gazze’nin ve Türkiye’de bulunan ve bize sığınan Müslüman kardeşlerimizin aleyhine gelişmemelidir.

Tam aksine bu ilişkiler, ümmetin maslahatına, Siyonist vahşeti ve varlığını sona erdirme, ABD’nin ümmet üzerindeki hegemonya ve işgalini sonlandırmaya hizmet etmelidir.