İnsanoğlunun, güç ve kuvvete karşı büyük bir zafiyeti vardır.

Ne olursa olsun güçlü olmak ister.

Bu güç bazen bilgi ve teknoloji, bazen altın ve para, bazen idare ve yönetim, bazen de silah ve nüfustur. Günün ihtiyaç ve şartlarına göre değişiklik arz etmektedir.

Kimse zayıf ve güçsüzlerle arkadaş olmak istemez…

İşte Mekke müşrikleri de köle ve şehrin fakir ve miskinlerinden Müslüman olanlarıyla bir araya gelmek istememiştir. Peygamberden bunları etrafından kovmasını istemiştir.

Allah, Müslümanların güçlü olmasını istemiştir. Bu konuda bir sınır ve limit belirlememiştir.

“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz…” (Enfal Suresi 60. Ayet)

Peygamber aleyhisselam, ‘Güçlü Müslüman, zayıf Müslümandan hayırlıdır’ diye buyurmuştur.

İnsanın fıtratında daha fazla silah, daha fazla para, daha fazla toprak… sadece bölgesinde değil, bütün dünyaya hakim olmak, hatta yapabilirse uzaya ve diğer gezegenlere de hakim olmak ister.

Peki bu güç, hangi amaca hizmet etmeli, güçlü olmanın felsefesi ve hedefi nedir?

İşte ABD, askeri anlamda dünyada onunla boy ölçüşebilecek bir güç yoktur.

Sadece askeri anlamda değil, ekonomi, teknoloji, tıp ve diğer birçok alanda.

Ama aynı ABD, dünyada en çok savaşan, savaş çıkaran bir emperyalist güçtür.

Kurulduğu günden beri hep savaşmış… 240 yıllık tarihinde ama kendi içinde, ama Hristiyanlarla, ama Müslümanlarla, ama bölgesel ama dünya çapında savaşmıştır.

Son dönemlerde Irak ve Afganistan’ın işgali, Suriye, Irak’taki çatışmalara müdahil olması, Filistin’de işgal rejimine her türlü desteği, Rusya-Ukrayna savaşında muharip olmasa da savaşın göbeğinde olması…

ABD’nin, 80 ülkede yüzlerce üsleri var. Su üstünde su altında en gelişmiş gemi ve denizaltılarla savaş gücüne destek katıyor.

Bu güç, dünyada adaletin sağlanması, huzur ve barışın sağlanması için kullanılsaydı, adil ve yaşanabilir bir dünyanın inşası mümkün olabilirdi.

Ama maalesef bu devasa gücü kendi egosu, bitmez tükenmez ihtiras ve çıkarları için acımasızca kullanmaktadır.

İşte bu güç ve kuvvet Allah’ın istediği güç ve kuvvet değildir. Bu güç, azgınlaşmanın yeryüzünde fitne ve fesadın çıkarılması ve yaygınlaştırılması için kullanılmaktadır.

Allah’ın istediği güç, vahyin emrinde olan, mazlumu zalimlere karşı koruyan, adalet ve hakkın yeryüzünde hakim olması için kullanılan güçtür.

“Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri indirdik; öyle ki Allah, kendisine ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır…” (Hadid Suresi 25. Ayet)

Bir fert olarak fakir, miskin ve dervişane bir hayat yaşayabilirsin ama İslam toplumu güçlü olmak zorundadır.

Maddi güç olan demir, kitapla terbiye edilmez ve teraziyle dengelenmezse işte Gazze’deki manzara dünya geneline yayılır…

Bunu önlemenin yolu Müslümanların demire sahip olması, demiri de kitabın emrine vermesi, terazi ile birlikte kullanım alanının sınır ve ölçüsünü belirlemesidir.