Tarihini bilmeyen bir milletin geleceği yoktur.
Tarihinden koparılmış, tarihine düşman edilen bir nesil, düşmanını ve dostunu tanıyamaz.
Tarihinden ders almayan bir millet, düştüğü badireleri atlatamaz.
Yakın tarihimizin önemli evrelerinden biri de 18 Mart Çanakkale Zaferidir.
Bu yıl, bu zaferin 109. Yılını idrak ettik.
Zaferin yıldönümünde siyasiler, devletin yetkilileri hamasi konuşmalar yapar, nutuklar atarlar…
Yedi düvele karşı nasıl savaşıldığı, nasıl kahramanlıklar ve destanlar yazıldığı anlatılır.
Siperdeki kahraman askerlerin bütün imkânsızlıklara karşı nasıl kahramanca savaştıkları anlatılır.
Elbette bunlar anlatılmalı ama yetersiz ve eksiktir.
Çanakkale’ye nasıl gelindi, koskoca imparatorluk neden bir cihan harbine girmek zorunda bırakıldı? Çanakkale’yi geçemeyen düşman orduları nasıl oldu da boğazları geçerek İstanbul’u ve Anadolu’yu işgal etti?
Çanakkale’de neden bu kadar zayiat verildi, bunun müsebbibi kimlerdi ve bunun hesabı soruldu mu?
Çanakkale’de bulunan ve savaşı idare eden paşa ve generaller olmasına rağmen bütün paye nasıl olur da bir subaya mal edilir?
Çanakkale’de Kudüs’ten, Şam’dan, Gazze’den, Diyarbakır’dan, Erbil’den, Bağdat’tan, Tebriz’den, Rakka’dan, Halep’ten, Selanik’ten… hatta gayr-ı müslim Ermeniler bile vardı.
Tarihimiz, sevinç ve acılarımız bir şahsa ve bir ırka mal edilince uhuvvet, birlik ve beraberlik dağıldı.
Birbirimizden koptuk, birbirimize yabancılaştık ve zamanla düşmanlaştırıldık. 20 milyon km2’lik bir bütün iken paramparça olduk.
Malazgirt’te, Hıttin’de, İstanbul surları önünde, Çanakkale’de, Kafkaslarda, Libya’da, Filistin’de savaşanlar bir ırk ve bir şahıs için savaşmadı, hayatını feda etmedi.
Bu açıdan Çanakkale iyi anlaşılmalı.
Çanakkale’deki ruhu iyi anlamazsak Gazze’yi, Kudüs’ü anlayamayız. Siyonizmi, emperyalizmi anlayamayız.
İngiliz, Fransız, İtalyan ve diğer emperyalistlerin devasa savaş filolarıyla neden Çanakkale’ye geldiklerini anlayamazsak; on bin km. öteden Siyonist işgal rejimine yardım için savaş filolarıyla Gazze’ye gelen ABD, İngiltere ve Fransa’yı anlayamayız.
Çanakkale’yi geçmeye çalışan düşmana karşı Gazzeli, Kudüslü, Halepli kardeşim, ‘bana ne demedi’ sadece kınamakla yetinmedi.
Evinde, köyünde rahat oturamadı, uyuyamadı.
Menfaat ve maslahat adı altında işgalcilerle ilişki kurmadı, onları tanımadı. Onlarla ticaret yapmadı. Tek kuruşluk dahi olsa ne mal aldı ne de mal sattı.
Gazzeli kardeşim, binlerce km. öteden evlâdü iyalini arkasında bırakarak Çanakkale’ye koştu. Dilini bilmediği, yabancı olduğu coğrafyalarda kardeşleriyle aynı siperde, aynı mevzide aynı idealler uğruna savaştı, kucak kucağa birlikte şehadet şerbetini içti.
Gazze’de işgalci Siyonistlere karşı verilen mücadele de günümüzün Çanakkale’sidir.
Ne yazık ki Çanakkale’deki ruh halinden uzağız. Yardımımıza koşan Gazzeli kardeşlerimizin torunlarının yardımına koşmuyoruz, koşamıyoruz…
Ayaklarımıza bağ olan dünya ve mal sevgisi, ölüm korkusu, prangalarını kıramıyoruz…