Dünyadaki mevcut düzen İngiliz siyaseti ve politikalarının ürünüdür.
İngiliz siyasetinde adalet, vicdan ve merhametten eser yoktur. ABD’yi dünyanın en büyük emperyalist gücü yapan İngilizlerdir.
Siyonizmi ümmetin ve insanlığın başına bela eden İngilizlerdir.
Afrika ve Asya’daki cetvelle çizilen suni sınırların ve kurdurtulan suni devlet ve devletçiklerin mimarı İngilizlerdir.
Dünya genelinde yaşanan mülteci ve göçlerin müsebbibi İngilizlerdir. İngiliz politikalarının sonucu olarak dünya genelinde yaşanan kaos; çatışma, fakirlik ve yoksulluktan dolayı insanlar vatanlarını, evlerini terk ederek meçhule doğru yol almalarına sebep olmuştur.
İngiliz siyasetini şu Kızılderili atasözü çok iyi anlatmaktadır:
‘Bir nehirde iki balık kavga ediyorsa, oradan az önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiş demektir.’
İşte İngiltere Avrupa’nın iş gücü sorunu yerine göre de korku ve kabusu olan ‘göç ve mülteci’ sorununa bulduğu çözümler de merhamet ve hukuktan uzak yollardır.
İngiltere’nin "mülteci karşıtı yasa tasarısı" olarak nitelendirilen tartışmalı "Uyruk ve Sınırlar Yasa Tasarısı" geçen Nisan ayında parlamentonun üst kanadı Lordlar Kamarası’nda 157'ye karşı 212 oyla kabul edildi.
Bu yasayla:
İçişleri Bakanlığı’nın ülkeye yasa dışı yollarla gelenleri sınır dışı etme ve bunlara hapis cezası verilme yolu açıldı.
Ülkeye gelen mültecilerin sığınma talebinde bulunmaları neredeyse imkânsız hale geldi.
Sonradan vatandaş olanların kendilerine haber verilmeden vatandaşlıktan çıkarılma yolu açıldı.
18 yaşından küçükler ve ciddi sağlık sorunları olanlar için çeşitli muafiyetler oldu.
Bütün bunlarla birlikte geriye dönük cezalar da uygulanabilecek.
Bu yasa, 1951 Mülteci Sözleşmesi ve 1967 Mültecilerin Statüsüne Dair Protokol'üne İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 14. maddesindeki "Herkes zulüm karşısında başka ülkelerde sığınma talebinde bulunma ve sığınma hakkından yararlanma hakkına sahiptir" ibaresine aykırı ve açıkça ihlalidir.
Bu yasanın tartışılması bitmezken sığınmacıların bir suçlu gibi hapsedilmesi ile eşdeğer olan bir uygulama yürürlüğe kondu: ‘Mülteciler için yüzer kamp, gemi hapishaneler’.
Manş Denizi üzerinden gelerek iltica başvurusunda bulunanların yerleştirilmesi için içinde değişiklikler yapılan ve ismi Bibby Stockholm adlı dev gemiye mültecilerin yerleştirilmesine başlandı. Âdeta yüzer cezaevi olan gemilerde tek kişilik odalarda mülteciler bir mahpus gibi kalacak.
İngiltere hükümeti bu gemileri ve uygulamayı güvenli ve otellerde barındırmaktan daha ekonomik olduğunu savunurken, İnsan Hakları kuruluşları ve kamuoyu öyle düşünmüyor.
İnsan hakları kuruluşları, yolda büyük travmalar geçiren, ölüm ve savaştan kaçan mültecileri böyle bir gemide tutmanın 'insanlık dışı, sığınmacıların cezaevine benzeyen koşullarda tutulmasının insan haklarına aykırı’ olduğunu ifade ediyorlar.
Öyle ki bu gemiye 50 sığınmacının yerleştirilmesinin üzerinden bir hafta geçmemişken salgın hastalık sebebiyle boşaltılmak zorunda kalındı.
Sığınmacılara 550 kişilik tek bir gemi elbette yetmez. İngiltere’nin sığınmacılar için bu türde ve çapta en az 500 gemiye ihtiyaç duyduğu söyleniyor.
İngiltere gerçekten de sığınmacı ve göç meselesini çözmek istiyorsa dünya genelinde savaş, çatışma ve kaosları ayrıca da sömürü çarkını bitirmek için çaba sarf etmelidir. İnsanlar kendi vatanlarında emniyet ve güvene kavuşur, iaşelerini temin edebilecek bir imkâna kavuşurlarsa göçmen ve mülteci durumuna düşmeyeceklerdir.
Peki, İngiltere bunu yapar mı?