Dünya tarihinde gerçekleşmiş büyük savaş, olay ve değişimler bir anda olmaz. Her olay, kendisinden önceki olayların bir sonucu ve kendisinden sonra gelecek olayların bir nedeni durumundadır. Sünnetullah gereği gerçekleşecek olayın alt yapısı oluşur, şartlar meydana gelir ve küçücük bir adım, kıvılcım bu süreci başlatır.

İnsani ve maddi noktadaki büyük yıkımlara sebebiyet veren, siyasi sonuçları açısından dünyayı yeniden şekillendiren Birinci ve İkinci Dünya Savaşı da yıllardan hatta asırlardan beri devam eden ekonomik, siyasi rekabet ve düşmanlıkların bir sonucudur.

Birinci Dünya Savaşı, Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rus İmparatorluğu, Birleşik Krallık, İtalya Krallığı ve Fransa’nın süregelen rekabet ve düşmanlıklarının kaçınılmaz bir sonucudur. Şartlar oluşmuş, beklenen sadece bir kıvılcımdı.

Avusturya-Macaristan tahtının veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914'te Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna'da öldürülmesi, beklenen kıvılcım olmuştur. Bu olay olmasa da başka bir olay bu süreci başlatacaktı.

Elleri tetikte ve birbirine diş bileyen ordular bir anda savaşa başladılar. Bütün Avrupa ve Rusya savaş alanına döndü. Osmanlı, savaşa girmeyip tarafsız kalsa daha karlı çıkabilecekken Alman hayranı ve kendilerini kanıtlama derdinde olan İttihat’ın Paşaları bir oldubittiyle imparatorluğun sonunu getirecek savaşa dahil oldular.   

Savaşla imparatorluklar dönemi bitti, ulusal devletler dönemi başladı.

Birinci Dünya savaşından mağlup çıkan devletler, yeni dünya düzenini kabul etmeyerek çok daha yıkıcı bir savaşı başlattılar. Sanayi ve teknolojinin gelişmesi, kimyasal ve nükleer silahların kullanılmasıyla yıkım ve insan kaybı çok fazla oldu. 1. Savaşta 9 milyon 2. Dünya savaşında ise 70-85 milyon insan öldü.

Bu savaştan galip çıkan ülkeler, adalet ve merhametten zerre kadar nasibini almayan yeni dünya düzenlerini inşa ettiler. Batı’nın hamisi olan ABD ve Doğu blokunu temsil eden SSCB ile dünya iki kutuplu hale geldi.

Dünya yarım asır soğuk savaş dönemini yaşadı. SSCB’nin dağılmasıyla dünya rahat etmedi. Tek kutuplu emperyalist ABD’nin keyfi uygulamalarına kaldı. ABD, kendisine rakip ve hükümdarlığını elinden alacak güçlerin ortaya çıkmaması için kabadayı edasıyla ekonomik, askeri bütün gücünü kullanmaya devam etse de yeni güçler sahada gözüküyordu.

Rusya ve Çin bu durumu kabullenmeyeceklerini açıklarken, ABD ile de askeri manada karşı karşıya gelmekten imtina ettiler…

Ki soğuk savaş döneminde de büyük güçler hiçbir zaman direk olarak karşı karşıya gelmediler. Vekalet savaşları üzerinden kozlarını paylaştılar.  

8 aydır devam eden Rusya-Ukrayna savaşı da bu hakimiyet savaşı ve güçler arasındaki rekabet ve vekalet savaşlarının bir devamıdır.

Dünyayı kendi hakimiyetlerinde gören güçler, yeni bir düzen kurma niyetindeler. Ki Ukrayna tarafından yapılan açıklamalarda ‘yeni bir dünya düzeni için savaşıyoruz’ ifadesini kullanmaktalar.

Bu savaşla birlikte dünya genelinde bir silahlanma yarışı başladı. Savunma bütçeleri artırıldı, ordular teyakkuza geçirildi. Uzun süredir dünya gündeminde konuşulmayan nükleer silahlar ve bir nükleer savaş, konuşulmaya başlandı.

Birliğini sağlayamayan Avrupa’nın büyük çoğunluğu ABD safında yer alarak Rusya’ya karşı ekonomik, askeri, siyasi ambargoyla birlikte Ukrayna’ya açıktan askeri destekte bulunmakta. Çin ve Hindistan, ABD karşıtı ama Rusya’ya da açıktan destek vermekten kaçınmakta.

İran, kaçamak cevaplar verse de Rusya’ya askeri destek verdiği artık aleni bir durumdur.

Türkiye, başından beri dengeli bir politika yürütmekte, bunun semeresini de fazlasıyla görmekte. 

Tabi ki ortam ilerde daha da gerilir, -Allah muhafaza- geniş çaplı bir çatışma başlarsa herkes durduğu yeri tekrar gözden geçirmek zorunda kalacaktır.

İşte böylesine gergin bir ortamda Polonya topraklarına düşen füze, bir dünya savaşını tekrar gündeme getirdi. Normal şartlarda bir ülkeye komşu ülkeden bir füze düşerse bu çok sorun yapılmaz, belki basında dahi yer almaz, ülkeler kendi aralarında diplomatik kanallardan bunu hallederlerdi. Ama ortam öylesine gerilmiş durumda ki kazaen ya da provokatörler eliyle gidişat kontrol edilemez bir duruma gelebilir.

Tabi bütün bunlar insani olarak öngörüler ve hesaplar. Bütün hesapların üstünde olan Allah’ın da hesabı vardır. Zaman bize neyi gösterecek yaşadığımız kadarıyla göreceğiz.

Ümit ve temennimiz, dünyanın adalet ve hak üzere Müslümanlar tarafından inşa edilmesidir….