İbni Sina`nın meşhur bir öğrencisi vardır. Hocasının halk tarafından yoğun sevgi ve teveccühe mazhar olmasından, ilmindeki bilgi ve tecrübesinden etkilenerek hocasına her defasında ‘Hocam, sen bu insanların peygamberi olabilirsin` der. İbni Sina da her seferinde ‘sevilmek, âlim olmak başka, peygamber olmak başkadır` der.

Bu teklif ve ısrarların devam ettiğini ve öğrencisinin ikna olmadığını gören İbni Sina, öğrencisine bir ders vermeye karar verir. Soğuk bir kış gecesinde sabaha doğru sıcak yatağında uyuyan öğrencisine seslenerek kendisine bir bardak su getirmesini ister. Öğrencisi sıcak yatağından kalkmamak için hocasına ‘hocam siz yaşlısınız, böbrekleriniz ağrıyor, bu soğuk havada soğuk su içmeniz doğru değildir` açıklamalarıyla hocasını oyalamaya çalışır.
 
Bütün çabasına rağmen öğrenicisini yatağından kaldırtamayan İbni Sina, öğrencisine ‘Bak ben senin hocanım. Üzerinde bu kadar emeğim olmasına rağmen seni yatağından kaldırtıp ta bir bardak su getirtemedim. Oysa Peygamber, şu yaşlı müezzini yaz-kış, soğuk-sıcak demeden her gün yatağından kaldırtıp minarenin tepesinde ezan okutturuyor. İşte peygamberlik budur` diyerek taşı gediğine oturtur ve öğrencisine gereken dersi verir.

Evet, tarih boyunca toplumları tarafından sevilen, teveccüh gösterilen, kendi alanlarında âlim, dahi, mucit, toplumları değiştiren dönüştüren nice şahıslar gelip geçmiştir. Ama bunların etki ve gücü toplumlarını belli bir yer ve zamana kadar, yaşamlarının belli bir alanına kadar etki etmiştir. Belli bir zaman sonra unutulup gitmişlerdir. Hayatta iken az sayıda insan onun için canından, malından ve sevdiklerinden vazgeçebilmiştir. Hele öldükten sonra bırakın hayatlarını onun için feda etmeyi, ismini dahi anmaz olurlar. Onun öğretileri zamanla terkedilmiş ve yaşamdan çekilip gitmiştir.

İşte peygamber ve peygamberlik dünyevi makam ve mevkilerden, isim ve unvanlardan çok farklıdır ve onlarla kıyaslanamaz. Öğretileri de öyle. Hangi insanın doğmadan önce inananları, âşıkları vardı? Hangi şahıs bu dünyadan göçüp gittikten sonra da sevilmiş, ismi kalpleri heyecan ve galeyana getirmiştir? Hangi güç ve ideoloji, iktidardan düştükten sonra da insanları arkasından sürükleyebilmiş? Hangi çağrı ilk günkü gibi halen tazeliğini koruyor? Elbette peygamberinki dışında hiç biri…
Tarih boyunca ve günümüzde en çok seveni ve düşmanı olan Peygamberimiz Hz. Muhammed(SAV) dir. O`nu kıskanan ve düşmanlık besleyenler; O`nu insanların gözünden düşürmek, karartmak için nice yollara, hile ve entrikalara başvurmuşlardır.
 
Ama elhemdulillah bu dünya hayatından ayrılmasının üzerinden 1400 küsur yıl geçmesine rağmen çağrısı hala dillerde, sevgisi hala kalplerde, ‘anam babam Sana feda olsun` diyen âşıkları her an ayakta ve kıyamda…

Hiçbir teşvik, reklam, maddi çıkar olmadan -hatta can ve mallar ortaya konularak- dünyanın dört bir tarafında müminler onu ziyaret etmek için akın akın Medine`ye gelmektedir. Camiler her namaz vaktinde tıklım tıklım dolup taşmakta. Her dakika, her saniye kendisine selat ve selam getirilmekte, her ezanda Allah`ın ismi anılırken O`nun da ismi anılmaktadır. ‘Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden resulullah.`

Allah`ın sevdiğini kimse nefret ettiremez, Allah`ın şanını yücelttiğini kimse tenzil-i rütbe edemez. Koruma altına aldığına kimse zerre miktarı zarar veremez. Peygamberleri de Allah seçmiş, sevmiş ve âlemlere sevdirtmiştir. Sonsuzun karşısında her rakamın sıfır olduğu gibi Allah azimmuşşanın yanında ne kadar büyük ve kuvvetli olursa olsun o güç ve kuvvetin bir etkisi yoktur. İsmail Fakirullah hazretlerinin dediği gibi “O`nu kazanan ne kaybeder, O`nu kaybeden ne kazanır?”
Tatlı bir koşuşturma ve heyecanın yaşandığı yeni bir Kutlu Doğum mevsiminde O`na layık fert ve ümmet olma temennisiyle…