Türkler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1517-1918 yılları arasında bugünkü Suudi Arabistan topraklarıyla birlikte Arap Yarımadası’nı idare etti.

1918 yılında Osmanlının Arabistan’dan çekilmesi bu coğrafyada birden fazla ülkenin kurulmasıyla sonuçlandı. Bunlardan bir tanesi de 1926’da bağımsızlığını ilan eden Suudi Arabistan’dır.

Yerine göre ilerleyen yerine göre stabil giden iki ülke ilişkileri 2011 yılında başlayan Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte kırılmalar yaşadı.

Esasında Türkiye’nin ABD ve Batı dünyasıyla sorun ve sıkıntı yaşamasına paralel Suudi ile de sorun ve problemler yaşamaya başladı dersek yanlış söylemiş olmayız. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’ın toy, kaprisli ve ihtiraslı oluşu, ABD ve Siyonist israil’in emelleri için bulunmaz bir fırsat sunuyordu.

Suriye’de başlayan iç savaşta iki ülkenin muhalefete destek vermesine karşı Mısır’da meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı gerçekleştirilen Batı ve Körfez destekli darbe ile ilişkilerde ilk kırılma yaşandı.

2017 yılında Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn’in Katar’a karşı başlattıkları ekonomik ve siyasi ablukaya karşı Türkiye’nin Katar’ın yanında durması ve her alanda desteklemesi ikinci kırılmayı yaşattı.

Bir yıl sonra gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda vahşice öldürülmesi ve cesedinin parçalanarak kaybettirilmesi ilişkileri koparma noktasına getirdi. 

Türkiye’nin cinayet esnasında konsolosluktaki ses kayıtlarıyla cinayeti işleyen Suudi ekibi deşifre etmesi ve bunu uluslararası arenaya taşıması Suudi yönetimine büyük sıkıntılar yaşattı.

Suudi yönetimi, buna misilleme olarak Türk mallarına örtülü bir ambargo uyguladı. Türkiye’nin sorun yaşadığı Yunanistan, Siyonist İsrail ve Mısır ile Akdeniz’de askeri tatbikatlar gerçekleştirdi.

İki ülke arasında sert ve soğuk rüzgârlar 4 yıl aradan sonra ilişkilerin normalleştirildiği bir dönemle sonuçlandı. 4.5 yıl aradan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk defa Suudi’yi ziyaret etti. Yapılan açıklamada ilişkilerin çok daha iyi bir seviyeye geleceği yönünde.  

Küresel ve bölgesel alandaki gelişmeler iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirmeye zorladı.

2 yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Kral Selman arasında gerçekleşen telefonla ilişkilerin tekrar kurulmasıyla sonuçlandı. Hemen akabinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dört yıl aradan sonra ilk defa Suudi’yi ziyaret etti.  

Esasında iki ülke ilişkilerin zorunlu kılan ekonomik, siyasi, askeri birden fazla neden var.

Türkiye ve Suudi Arabistan halkları Müslüman, G-20 ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler.

İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2019’da 5 milyar doları geçti. Her yıl yüzbinlerce Suudi vatandaşı turizm amaçlı Türkiye’ye geliyor.

İkinci Dünya Savaşından beri Suudi ve diğer Körfez ülkelerinin güvenliğini ABD sağlamaktadır. ABD’nin yeni başkanı Biden ile birlikte bölgedeki askeri gücünü azaltması, Suudi ve diğer Körfez ülkelerinde güvenlik kaygısının oluşmasına vesile oldu. Bu kaygılarını aşmak için küresel manada Rusya ve Çin ile ilişkileri geliştirirken bölgesel manada da Türkiye gibi ülkelerle ilişkiye geçti.  

Suudi’nin Yemen iç savaşına müdahil olması, Husilerin Suudi topraklarına füze ve SİHA’lar ile saldırı düzenlemesi kendisini zorlamaktadır. Bu sorunu aşmak için Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duymaktadır. 

İran ile Yemen, Irak ve Suriye’de yaşadığı rekabet, ABD’nin İran ile nükleer müzakerelerde anlaşma yapma isteği, Suudi’yi kaygılandırmakta. Yemen’de nihai bir anlaşma için İran ile ilişkileri normalleştirmekten geçtiğinin de farkında. Bunun için 23 Nisan’da Bağdat’ta her iki ülke yetkilileri arasında gelecekteki müzakereleri şekillendirecek bir yol haritası üzerinde anlaşmaya varıldığı açıklandı.

Türkiye açısından meseleye bakarsak;

ABD, Yunanistan, Suudi, körfez ülkeleri, Mısır ile yaşadığı sıkıntıların Akdeniz ve farklı platformlarda kendisine yaşattığı sıkıntılar. Bunu aşmak için attığı adımlar.

Suudi ve Körfez ülkelerinde Türk mallarına yönelik örtülü ambargodan dolayı ihracat hedeflerine ulaşamaması.

 Gelişen Türkiye’nin enerjiye duyduğu ihtiyaç ve Suudi’nin en önemli petrol üreticisi olması.

Suudi Arabistan’ın dünyada en fazla silah ithal eden ülke olması ve Türkiye’nin son yıllarda savunma ürünleri ihraç eder hale gelmesi…

Bütün bu nedenler iki ülkenin tekrar ilişkileri normalleştirmesini zorunlu kılmaktadır…

Bütün bunlarla birlikte bu coğrafyada yaşayan ülkeler kardeş, komşu ve aynı kaderi paylaşmaktadır. Yüz yıl önce ümmetçe emperyalistlere karşı aynı cephede aynı mevzide omuz omuza savaşmışız. Birlikte gülmüş birlikte ağlamışız.

Bütün coğrafyamız için en büyük sorun olan Siyonist israilin varlığı ve emperyalistlerin kirli emellerine karşı tek bir ülkenin karşı durması mümkün değildir. Dünyevi ve uhrevi kaygılarımız bizi bir olmaya zorluyor.

Ülkeler arasındaki sorunların müzakerelerle çözüme kavuşması ve ilişkilerin gelişmesi her alanda olumludur. Yeter ki bu ilişkiler emperyalistlerin kirli emel ve planlarına hizmet etmesin. İşgalci israilin güvenliğini sağlamaya yönelik, Kudüs davası ve mücadelesinin aleyhine olmasın.