Kur’an-ı Kerim, Allah’ın kelamı, müminler için hidayet rehberi ve yol gösterici, hakk ile batılı birbirinden ayıran Furkan, müminlere şifa, kâfirlerin küfrünü artıran, insanlığa dünya ve ahiret saadetini sağlayan yol haritası, şeriatın ana kaynağıdır.

Kur’an; âliminden cahiline, zengininden fakirine, işçisinden işverenine, avamdan havasına, kadın-erkek, genç-yaşlı, kısacası hangi ırk, dil, mevki ve görevde olursa olsun herkese hitap eder.  Zamanlar ve mekânlar üstü cihanşümul ve evrenseldir. Zamanın geçmesiyle eskimeyen, yaşlanmayan, güncelliğini kaybetmeyen Allah’ın insanlara gönderdiği vahyidir.

Bir tarihçi, bir sosyolog, bir tıp doktoru kendine dersler çıkardığı gibi bir müzisyen, bir sanatçı dahi kendisine hitap eden ayetler bulacaktır.

Bu da Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğuna delildir.

Dünyada en çok okunan, en çok basılan, en çok dinlenen üzerinde en fazla araştırma yapılan kitaptır. Aynı zamanda dünyada düşmanları tarafından en çok saldırıya uğrayan kitaptır da…

Gerek fiziki, gerekse hükümlerine ve inananlarına karşı her daim fiili ve kavli saldırılar olmuştur.

İnananları ondan soğutmak, koparmak, hükümlerini uygulayamaz hale getirmek için bütün yol ve yöntemler uygulanmaktadır.

Bütün bunlara rağmen Kur’an’a zarar verememişler, tam aksine günbegün inananların sayısının çoğalmasını artırmaktan başka bir şey yapamamaktalar.

Son günlerde İsveç ve Danimarka’da bazı aşırı sağcılar gündeme gelmek, Müslümanları mübarek Ramazan ayında duygularını ajite etmek,  provoke etmek için Kur’an nüshalarını yaktılar.

Bundan 12 yıl önce de ABD’de Terry Jones isminde bir papaz, 11 Eylül olaylarının yıl dönümünde New York’ta Kur’an-ı Kerim nüshalarını yakmayı planlamıştı.

Ne acıdır ki bu eylemler Batı dünyasında ‘düşünce ve ifade özgürlüğü’ adı altında yapılmakta ve bu kılıfla meşruiyet sağlanmaya çalışılmaktadır.

İki milyar Müslümanın kutsalı olan bir kitabı yakmak, hakaret etmek, asla düşünce özgürlüğü değildir. Bu menfur olay, meşru gösterilmeye çalışılırken diğer taraftan Müslüman kızların başörtülü okula gitmeleri yasaklanmakta, her gün Filistin’de Müslümanları katleden, topraklarını işgal eden Siyonistleri eleştirmek dahi ‘antisemitizm’ olarak kabul edilmekte, bunu yapanlar ağır ceza ve yaptırımlarla cezalandırılmaktadır.

Batı dünyasında her daim bir İslam düşmanlığı olmuştur. Ama son dönemlerde basın ve medya, siyasetçi ve yöneticilerce İslam düşmanlığı sürekli tırmandırılmaktadır.

Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan Marine Le Pen ve Macron seçim vaadi olarak camileri kapatacaklarını, İslam ve İslami değerlerle nasıl daha fazla savaşacakları noktasında birbirleriyle yarışıyorlar. Bunu yaparken de İslam ve Müslümanlarla sorunlarının olmadığını, radikalizm ve terörle savaştıklarını iddia ediyorlar.

Müslümanın Kur’an’ını yakacaksın, 24 saat kontrol ettiğin, denetlediğin camileri kapatacaksın, başörtü ile okul okumasına izin vermeyeceksin, İslam kültürüne savaş açacaksın ve buna İslam düşmanlığı demeyeceksin…  

Kimse bunu yutmuyor ve inanmıyor. Bu düpedüz İslam düşmanlığı ve Müslümanlarla savaştır. Batı’nın savunduğu değerlere, BM İnsan Hakları Bildirgesine aykırıdır.

Kur’an’ı gönderen Allah’tır ve onu koruyacak olan da O’dur. Kimse ona zarar veremez. Ona zarar vereceklerini, kıymetini düşüreceklerini zanneden ahmaklar sadece kendilerini avutuyorlar.

İmtihan gereği Hakk-batıl savaşı kıyamete dek devam edecektir.

Ama batıl kendi tıynetinin gereğini yaparken biz Müslümanlar da üzerimize düşeni yapmalıyız.

Müslümanlara ve İslam’a savaş açılan böylesi bir dönemde İslami değerleri savunmalı, böylesi hakaretlere karşı sesimizi yükseltmeliyiz.

Ama en önemlisi, vahiy iklimi olan Ramazan ayında Kur’an’ı daha çok okumak, haşir neşir olmak, anlamını okumak ve anlamaya çalışmalıyız. Emir ve nehiylerini kendi nefsimizden, ailemizden başlayarak aşama aşama her mekânda uygulamakla mükellef olduğumuzu bilelim, hayatımızı buna göre dizayn edelim.

İşte bunu yaptığımız zaman bu tür saldırılara karşı en güzel cevabı vermiş olacağız…