Siyonist işgalci, arkasındaki askeri, ekonomik, her alandaki desteğe rağmen Filistin halkının güçlü iradesi karşısında hezimeti yaşamaktadır.  

Yaklaşık bir asırdır işgal, katliam, muhaceret, imkânların azlığı, açlık ile boğuşan bir halk, bağrından çıkardığı direnişle siyoniste büyük bedeller ödetmektedir.

363 kilometrekarelik (İstanbul’un ilçesi Beykoz’dan biraz büyük) yüzölçümü ve 2 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze, her taraftan 18 yıldır ambargo ve kuşatma altında, siyonistin keyfi ve acımasız hava saldırılarına maruz kalmaktadır.

Günümüzde kaç ülke işgalcinin isteklerini kabul etmeyerek bu kuşatma ve saldırılara dayanabilir?

Türkiye ve Sudan gibi ülkeler dahi ekonomik kaygılarla -istemese- de işgalciyle ilişkileri tekrar başlatma kararı aldı. Elbette ekonomik kaygılar buna mazeret olamaz.

Silah, demir, çelik, çimento bir kenara ilaç ve gıdanın dahi siyonistlerin izniyle girişinin yapıldığı Gazze’de nasıl olur da İHA ve gelişmiş füze imal edilebiliyor, modern silahlarla donatılmış düzenli bir ordu kurulabiliyor?

Ambargo altında olmayan, her türlü askeri malzeme ve hammaddeyi ithal edebilen ülkeler direnişin ürettiği füzeleri üretmekten acizler. Türkiye gibi gelişmiş bir ülke dahi kendi füzesini yeni yeni üretmeye başladı. Batılı ülkelerin bazı alanlardaki engelleme ve ambargoları kendisini çaresiz bırakmakta. 

Arka planda kendisine taktik veren devasa kolektif akılla askeri, istihbari, ekonomik ve sosyal projelerini sürekli yenileyen Siyonist işgale karşı; yeni ve güncel taktiklerle karşılık veren bir direniş var.

Bütün sıkıntılara karşı yenilgiyi, ye’si asla kabul etmeyen ve sürekli moral üstünlüğünü koruyan bir direniş var.  Siyonistlerle çatışmalar sonucunda şehit olanların aileleri, ağlamak yerine sevinmekte, etraflarına şeker dağıtmaktalar. İnsanlar onları teskin etmek için değil, tebrik ve sevinçlerine ortak olmak için ziyaretlerine gelmekteler.

Siyonistler ise kayıpları için perişan bir halde birbirlerine sarılarak ağlamaktalar. 

Direniş, birçok ülkenin birlikte başaramadığını tek başına başarmıştır.

Taşlarla başlayan intifada sapanlara, sapanlar kurşunlara, kurşunlar füzelere dönüştü. Bütün bu gelişmeler ‘Seyfü’l Kudüs/Kudüs’ün Kılıcını’ doğurdu. Kudüs, artık merkeze oturdu. Atılacak bütün adımlar Kudüs’e göre belirlenir oldu.

Direniş, yine bir sürpriz yaparak eylemlerini Filistinlilerin “1948 Bölgesi” adını verdikleri, BM haritalarında ise “İsrail” olarak tanımlanan bölgede gerçekleştirdi. Daha önceki eylemler Kudüs’te ve Filistinlilerin yoğun olduğu bölgelerde olmaktaydı. Ama bu son eylemler siyonistlerin kendilerini tamamen güvende gördükleri yerlerde gerçekleşti.

Bu eylemlerde siyonist taraftan onlarca ölü ve yaralının olması, eylemlerin münferit olması işgalcinin korku ve endişesini daha da artırdı. Bütün güvenlik planlarını akamete uğrattı. Münferit eylemler, işgale karşı halkın doğal savunma hakkını yansıtırken, önlem alınmasını da imkânsız kılmaktadır. 

Siyonist basın ve güvenlik uzmanları, bu tür eylemlerin füzelerden daha etkili ve riskli olduğunu belirtiyorlar.

Görüyoruz ki, güçlü bir irade, iyi bir teşkilat, kararlılık, sağduyu Allah’a güven, umutları yeşertmekte, imkânsız ve yapılamaz denilenleri yapılabilir duruma getirmektedir. Bu durum işgalin sona ermesi, Kudüs’ün özgürlüğünün imkânsız olmadığını bize müjdeliyor…