İslam davası ilk olarak ortaya çıktığı andan itibaren düşmanları tarafından her taraftan saldırıya uğradı. Bir taraftan müşrikler bir taraftan Yahudiler ve bir taraftan da münafıklar. İlerleyen aşamalarda bu düşmanlar arasına Hristiyanlar da katıldı.

Müşrikler ve Hristiyanlar düşmanlıklarını alenen belli ederek klasik ve bilinen yöntemlerle düşmanlıklarını tarih boyunca devam ettiler. Mekke’nin fethiyle birlikte müşrik tehlikesi tamamen olmasa da ortadan kaldırıldı. Geriye kalan münafıklar organizeli olsalar da zarar ve düşmanlıkları bir yere kadar olabildi.

Düşmanlıkta, organize ve sinsi davranmada hiçbir düşman Yahudiler kadar olmadı. Yahudiler, son Peygamberin kendi aralarından çıkacağına ve böylece bütün dünyayı ilelebet kedi hakimiyetlerine alacaklarına inanıyorlardı. Son Peygamberin ‘kara kadının oğlu’ diye isimlendirdikleri Araplardan çıkması, Kıblenin Kudüs’ten Kabe’ye dönmesiyle insanlığa önder olma misyonlarının kendilerinden alındığını gördüler. Bu kıskançlık ve intikam duygusuyla her zaman ve zeminde Müslümanların ezeli düşmanı oldular.

Yahudiler, yerine göre Müşriklerle, münafıklarla ve günümüzde olduğu gibi Hristiyanlarla bir olup Müslümanlara karşı savaştılar.

 ‘Andolsun, insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun…’ Maide:82

Peygamberimiz (s.a.v) ilk günden itibaren Yahudi ve Yahudi tehlikesini gördü ve buna karşı çok hassas davrandı. Öyle ki tek Yahudi’nin olmadığı Mekke’de dahi Müslümanları Yahudi belasına karşı uyanık tuttu. Medine’de Yahudilere karşı çok yönlü tedbir alarak mücadele etti. Müslümanların Yahudilere kanmamaları, benzememeleri için sürekli onlara muhalefet etti. Bu ibadette, giyimde, içme ve yemede, kısacası hayatın her alanında böyle davrandı.

Müslümanları bekleyen tehlike inançlarını bırakarak Yahudi olmaları değildi. Yahudiler de Müslümanları Yahudileştirme yönünde bir çalışma içinde olmadılar. Zaten Yahudilik bir inançtan ziyade bir ırktır. Doğuştan Yahudi olunur. Bir insan sonradan Müslüman olabilir, Hristiyan olabilir ama Yahudi olamaz.

Yahudiler, bütün çaba ve gayretlerini Müslümanları inançlarından, akidelerinden koparmak, Kur’an’dan ve mesajından habersiz kılmak için sarfettiler. Biliyorlardı ki akidelerine sımsıkı bağlı ve ona göre yaşamlarını dizayn eden Müslümanlarla savaşamaz, mücadele edemez ve bundan zaferle çıkamazlardı.

Müslümanların arasına fitne, tefrika, gayri ahlaki alışkanlıklar ve yaşam tarzı, birlik ve beraberlikten yoksun kılarak sürekli birbirleriyle çatışan bir ümmet oluşturmaya çalıştılar. Ümmet şuuru olan ve kardeşlik bağıyla birbirine bağlı olan bir ümmet varken Kudüs işgal edilemez, Filistinlileri katledemez, onları sürgün edemezdi.

Birlikten yoksun bir ümmetin sayısı ne kadar çok olursa olsun güdebileceklerdi. Asırlardır devam eden bu şeytani planlarında da başarılı oldular. Bugün iki milyarlık bir ümmet, 3-5 milyon siyonistle baş edemiyor. Bu, Yahudilerin ve azgınları olan siyonistlerin çok cesur ve güçlü olmalarından değil, Müslümanların aralarına ekilmiş olan fitne ve fesada kapılmaları, buna karşı gerekli tedbirleri almamış olmalarındandır.

İşte bu hafta içerisinde siyonizmin elebaşının, Türkiye’ye gelmesi ve saygın bir devletin başı gibi muamele görmesi, geçmişimizden ve günümüzden ders almadığımızı göstermektedir. İnanıyorum ki kalbinde zerre iman olan her Müslüman bu durumdan incinmiştir, üzülmüştür.

Siyonizm sadece Filistinliler için değil bütün ümmet ve insanlık için bir tehdit ve tehlikedir. Müslüman Kardeşlerimizi evinde, köyünde katleden, evine yerleşerek işgal eden, kutsal Kudüs ve Aksa’mızı işgal ederek kirleten Siyonistler nasıl bizim dostumuz olabilir?

Gasp ettiği Filistin topraklarından çıkardığı doğalgaz ve petrolü bizim üzerimizden satacak ve biz buna ‘ortak çıkar ve menfaat’ diyeceğiz? İşte Yahudiler, ekmiş olduğu fitne ve fesadın bir sonucu olarak bize bunu yaptırtıyor.

Bu duruma son vermenin ve bir daha düşmemenin yolu, kendi inancımızı ölçü olarak kabul etmekten geçer. Peygamberimiz aleyhisselatu vesselamın Medine’de Yahudilere karşı uygulamış olduğu tedbirleri almaktan ve o yöntemlerle mücadele etmekten geçer. Yoksa bir bakmışız ki Siyonistler bizim efendimiz olmuş bizler de onun hizmetkârı olmuşuz…