Fransızca bir kelime olan ‘Emperyalist’i TDK sözlüğü şöyle tanımlar: ‘Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi, yayılmacılık, yayılımcılık…’

Emperyalisti de ‘emperyalizm yanlısı olan, yayılmacı’ diye tanımlar.

Emperyalistin dini, rengi,  ırkı ve ismi… ne olursa olsun fark etmez. Esas olan yaptığı fiillerdir.  İyisi-kötüsü ve aralarında bir fark olmaz.

Günümüzün başlıca emperyalistleri ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin diye sıralayabiliriz. Bazılarının sesi sedası çıkmasa da emperyalist emellerinden vazgeçmiş değil, aksine güçleri zayıfladığındandır.  

Yakın zamanda 1. Ve 2. Dünya savaşını bir kenara bırakırsak emperyalistlerin direk birbirleriyle savaştıkları görülmez. Ormandaki büyük vahşi hayvanların birbiriyle kavga etmedikleri gibi emperyalistler de birbirlerinin hukuk ve çıkarlarına bir noktaya kadar saygı gösterirler. Çıkarları çakıştığında sömürdükleri ülkeler ve halklar üzerinden vekâlet savaşlarıyla kozlarını paylaşırlar. Bunun en somut örneği Vietnam, Kore savaşlarıdır.

Savaş ve çatışmaları olabildiğince kendi topraklarından uzaklara taşırlar. Böylece kendi ülkeleri ve halkları savaştan etkilenmeden mutlu bir şekilde yaşamlarına devam etsin.

Emperyalistlerde dostluk, müttefiklik, ortaklık asla yoktur. Her şey kendi menfaat ve çıkarlarına endekslenmiştir. Kim gelirse gelsin önemli olan menfaat ve çıkarlarının zedelenmemesidir.  Sömürdükleri ülkelere askeri, ekonomik yardım ve destek verseler de bu yine de onların menfaat ve çıkarları gereğidir. O ülke, bir noktaya kadar güçlenmeli ki kendisine ait menfaat ve çıkarlarının bekçiliğini yapsın.

Sömürdüğü ülkenin güçlenmesini ve kendi ayakları üzerinde durmasını istemez. Bunun için boykotlar, darbe ve işgaller dâhil her türlü yola başvururlar.

 Gelelim son günlerdeki savaş çıktı çıkacak denilen, Rusya-Ukrayna gerginliğine…

Bu salt Rusya-Ukrayna arasındaki bir gerginlik değil elbette. Bir tarafta Rusya, bir tarafta da ABD ve NATO’nun Ukrayna üzerinden birbirleriyle hesaplaşmaları söz konusudur. Ne Rusya ne de ABD, Ukraynalıların kara kaşına kara gözüne hasret değildir.

Rusya-Ukrayna arasında yaşanan gerilimin sebebi çağlar ötesine dayanmaktadır. Esasında da Rus ve Ukrayna halkı çok farklı halklar değil. Bunun için Putin, iki ülkenin sürekli ‘tek halk’ olduğunu tekrarlamakta.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya, Ukrayna ve Belarus ile birlikte Bağımsız Devletler Topluluğu’nu kurdu. Rusya, bu yolla hem nüfuzunu devam ettirecek hem de ucuz doğalgaz arz yoluyla ülkeleri kendine bağlayacaktı. Ki bu krizde Almanya ve bazı Avrupa ülkelerinin Rusya’ya karşı net tavır takınmamasının en büyük nedeni Rusya’nın doğalgazı kesme korkularıdır.

Bu ittifakta yer alan Belarus, Rusya’nın etkisi altına girerken Ukrayna, Batı ile ilişkilerini güçlendirdi.  AB ve NATO’ya üye olma girişimleriyle ilişkiler iyice gerildi.

Rusya, Ukrayna’daki siyasi boşluktan istifade ederek Mart 2014’de Kırım’ı ilhak etti. Ukrayna’nın doğusundaki, Donetsk’te destek verdiği ayrılıkçılar bağımsızlıklarını ilan ederek Ukrayna ordusu ile 7 yıldır savaşmakta.

Rusya’nın işgal ve şerrinden emin olmak isteyen Ukrayna, ABD ve Batı ile stratejik ilişki kurarken, ABD’de Rusya- Çin ittifakına karşı bir blok oluşturmak, Rusya’yı kuşatmak,  NATO’nun ayakta kalmasına bir gerekçe oluşturmak için Ukrayna krizini ileri boyutlara taşıdı. Rusya ise bunu kendisi için bir hayat-memat meselesi gördü.

Bu süre içerisinde Batı medyası ve yetkilileri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal tarihini ve savaş planlarını açıklayarak gerilimi artırdı. Rusya, Ukrayna sınırına on binlerce asker yığarken işgal ve savaş planlarını kesin bir dille reddetti.

Siyonist basın, 15 Şubat’ı savaşın başlangıç tarihi olarak verdi. Bundan istifade ederek yıllardır göç etmeyi kabul etmeyen Ukrayna’daki 15 bin Yahudi’yi Filistin’e taşıdı. Belki de bu gerilimden amaçlanan hedefler arasında bu da vardı.

Olacak bir savaş ne bölge ülkelerinin ne Rusya ne de Ukrayna’nın yararına olacaktır. Savaşlar eskisi gibi bir meydanda iki tarafın birkaç günlük savaşıyla sonuçlanmıyor. Yıllarca devam eden savaşlar dünyadaki ekonomik ve siyasi dengeleri derinden etkilemektedir.

Temennimiz; emperyalistler arasındaki savaşların sadece kendi aralarında olması, mazlumların bunu olabilecek en az zararla atlatmaları ve büyük kazanımların kapısını aralamasıdır.