11 yıl öne Tunus’ta ‘onur ve özgürlük’ adı altında gelişen protestolarda 26 yaşındaki seyyar satıcı Muhammed Buazizi, kendini yakarak olayları fitilledi. Halk sokaklara dökülerek 23 yıldır ülkeyi diktatörlükle yöneten Zeynel Abidin Bin Ali’yi yönetimi bırakarak ülkeden kaçmak zorunda bıraktı.
Ülkede ‘Yasemin Devrimi’ olarak tarif edilen bu süreçte özgür seçimler gerçekleşti. 217 sandalyeli Mecliste Nahda Hareketi 89 sandalye alarak birinci parti oldu. Aralık 2014'teki cumhurbaşkanlığı seçiminde Sebsi, seçilirken hükümet Nahda ve Nida partilerinin koalisyonuyla kuruldu.
2019’deki seçimlerde Kays Said yeni cumhurbaşkanı seçilirken Nahda’nın meclisteki koltuk sayısı 52’ye geriledi ve koalisyon hükümetinde yer aldı. Fakat ülkede özgürlükleri teminat altına alacak, istikrar ve halkın ekonomik beklentilerini karşılayacak bir sistem tesis edilemedi. Bunu fırsat bilen iç ve dış güçler, bu durumu hükümet ve Nahda’ya karşı bir ayaklanma ve protesto gösterilerine dönüştürdü.
Cumhurbaşkanı Kays, 26 Temmuz 2020’de hükümet ve meclise karşı bir darbe yaptı. Kendince Anayasa’nın 80. maddesinden aldığı yetkiyle meclis ve hükümeti feshettiğini, milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırdığını ilan etti.
30 gün sonra bir hükümet atayacağına dair verdiği söz aradan geçen altı aya rağmen halen yerine getirilmedi. Çıkardığı kararnamelerle yürütmenin yanında yargıyı da kendine bağladı. Siyasi krizden çıkış yolu olarak 17 Aralık 2022’de erken seçimlere gidileceğini ve ancak o zaman meclisin açılacağını duyurdu.
Milletvekillerinin katıldığı ve farklı partilerin destek verdiği açlık grevleri ve eylemler halen devam ediyor. Arap Baharı’nın beşiği olan Tunus’taki OHAL ve siyasi kriz devam etmekte ve ülkenin geleceğindeki belirsizlik halen devam etmekte.
Tunus’taki olay ve gelişmeler ‘Arap Baharı’ adıyla dalga dalga bütün bir Arap coğrafyasını etkiledi ve dizayn etti.
Suriye, kanlı bir iç savaşa sürüklendi. Yüz binlerce insan öldü, milyonlarcası mülteci durumuna düştü, ABD ve Rusya ülkeyi âdeta işgal etti. Beşar Esad, hala ülkenin büyük bir kısmını kontrol altında tutmaya devam ediyor. Ülke ağır sosyo-ekonomik ve güvenlik sorunları yaşamaya devam ediyor.
Mısır’da başlayan halk hareketleri 30 yıllık Hüsnü Mübarek’in sonunu getirdi. Yapılan ilk seçimlerde İhvan’ın adayı Muhammed Mursi, seçimi kazanarak ülkenin seçimle gelen ilk cumhurbaşkanı oldu. Bir yıl sonra Genelkurmay Başkanı Sisi, dış güçlerin desteğiyle askeri darbe yaparak Rabia Meydanı’nda toplanan sivil halka yönelik bir katliam yaptı. On binlerce siyasetçi, akademisyen ve muhalifi zindanlara doldurdu. Muhammed Mursi ve ihvanın üst düzey yetkilileri kaldıkları zindanlarda vefat ettiler. Mısır, yarını belli olmayan bir süreçte yol almaya devam ediyor.
Libya’da askeri darbeyle işbaşına gelen ve 42 yıl boyunca ülkeyi yöneten Muammer Kaddafi’ye karşı silahlı iç savaş başlatıldı. Kaddafi çok kötü bir şekilde katledildi. Ve ülke bir şiddet sarmalına girdi. Dış güçlerden destek alan Halife Hafter, 2019 yılında başkenti almak için askeri hareket başlattı. Türkiye’nin askeri desteğiyle Hafter’in başkenti alması engellense de ülkede halen huzur ve istikrar sağlanabilmiş değil.
Yemen, 1978’den beri yönetimde olan Abdullah Salih’e karşı başlayan ayaklanma, Mansur Hadi’nin cumhurbaşkanı olmasıyla sonuçlandı. 2015’de Husiler’in hükümete karşı ayaklanması, Suudi ve BAE’in Husilere karşı sahada savaşa dâhil olmasıyla Yemen, vekâlet savaşlarının yürütüldüğü bir ülke haline geldi. Ülkeye uygulanan Suudi ambargosu ve savaş yüzünden milyonlarca insan açlıkla pençeleşmekte, gıda yardımı almak için uluslararası kurumların yardımı dahi yetersiz kalmakta.
Bu süreçten Bahreyn de nasibini aldı. Ülkedeki isyan ve ayaklanmaları bastırmak için Körfez İşbirliği Konseyi, müdahale etme kararı aldı. Anayasal bazı değişiklikler ve muhaliflere yönelik sistematik bir baskıyla süreç idare edilmeye çalışılıyor.
Arap Baharı, denen süreç salt bu ülkelerle sınırlı kalmadı. Cezayir, Ürdün, Moritanya, Suudi Arabistan, Fas, Irak, Lübnan ve daha birçok coğrafyayı etkiledi.
Kâr ve zarar kısmına bakıldığında coğrafyamızın bazı alanlarda kazanımları olsa da çok acı ve kanlı olaylar gerçekleşti. Halkın zihninde uzun yıllar sürecek travmalar oluştu. Ülkelerin üst ve altyapıları çöktü. Suriye rahat bırakılsa da onlarca yıl yaralarını saramaz. Görüldü ki halklar bu devrimleri başarıyla idare edebilecek altyapı, örgütlülük ve liderlerden yoksundur. Halklar yönetimlere muhalif ve karşı olsa da bunun alternatiflerini oluşturacak düzeyde değil.
Bu süreçten en çok karlı çıkan siyonist israil ve batı dünyası oldu. Siyonizm’e karşı olan bazı ülkeler ve bazı yöneticiler bu süreçte saf dışı edildi. Ülkelerin ekonomik ve askeri potansiyelleri heba edildi.
Kısa vadede bu sonuçlar olsa da temennimiz halkların bu süreçten gerekli tecrübeleri elde etmeleri ve bundan sonraki süreçlerde devrimlerin erken doğum şeklinde değil, sağlıklı doğumların olmasıdır.