Bırakmakla kalmadı, yurt içi ve dışındaki mal varlığı donduruldu. Halkın tüm protestolarına rağmen Mısır`ı terk etmezken şimdi çıkmak istiyor ama çıkamıyor. Mısır başsavcısı Mübarek ve ailesi hakkındaki şikayetler soruşturulduğu için yurtdışına çıkmalarını yasakladı.

 

Libya`yı kırk yıldır diktatörlükle yöneten Muammer Kaddafi, başkent Trablus dışında kontrolü tamamen kaybetti. Halkın parasıyla yaptırdığı sarayları, köşkleri yakıldı, yıkıldı. Yurt dışında kendisine ve ailesine ait malvarlığı donduruldu. Sadece İngiltere`de kendisine ait nakit 20 Milyar Sterlin (52 Milyar TL)  hesaplarda donduruldu. Seyahat yasağı da içeren yaptırımlar kararı alındı. Şimdilik Trablus`ta paralı askerlerle halkına karşı direnmeye çalışıyor. Bakanları, en yakın çalışma arkadaşları, yıllardır kendisini destekleyen, silahlandıran, besleyen ülkelerin hepsi kendisini terk etti.

 

Diktatörlerin böyle yıkılacağını, akıbetlerinin iki ay öncesine kadar hiç kimse tahmin edememişti. Ne diktatörler ne de onları destekleyen, ayakta durmalarını sağlayan efendileri…

 

Tunus ve Mısır`daki ayaklanmalar öylesine beklenmedik ve hızlı bir şekilde olmuştu ki Amerika ve israil nasıl bir tepki vereceğini dahi bilemedi. Fiili bir karşılık vermek bir yana adam gibi bir açıklama dahi yapamadı. Amerika`nın bu aciz hali diğer diktatörleri daha da korkuttu ve panikletti. Suudi, Yemen, Umman, Bahreyn, Ürdün kralları ard arda halkın lehine siyasi, ekonomik açılımlar yaptılar.

 

Kendini süper güç gören, 30- 40 sene sonrasının hesaplarını dizayn eden Amerika, Avrupa ve siyonistler, olanları şaşkın bir şekilde izlemekten başka bir şey yapamamakta…

 

30 yıldır Mısır`ı, 40 yıldır Libya`yı zulüm, ihanet ve demir yumrukla yöneten Mübarak, Kaddafi kendilerince çok iyi hesap yapmışlardı. On milyarlarca doları halk için harcayacaklarına kendileri ve aileleri için yurtdışına kaçırmış, ülke içinde kendilerine saraylar yaptırmış; çaldıkları paralarla devasa şirketler kurmuşlardı.

 

Görevi ülke ve halkı savunması gereken ordu ve güvenlik gücünü kendi saltanatlarını koruyan özel bir güce dönüştürmüşlerdi. Amerika ve siyonistlerle her türlü ihanet içerisine girerek saltanatlarını sağlama almışlardı. Oğullarının hatta torunlarının dahi devlet başkanlıklarını garantiye almışlardı.

 

Amerika da kendine göre hesabını yapmıştı. Müslüman ülkelere musallat ettiği bu diktatörleri askeri, siyasi ve gereken her türlü desteği verecek, zulümlerini görmeyecekti. Böylece bu ülkeleri istediği gibi yönetecek, sömürecek ve dünya çapındaki saltanatlarını devam ettirecekti.

 

Ama hesapları tutmadı. On milyarlarca dolarları, zulümleri, orduları, paralı askerleri onları kurtarmaya yetmedi. Yenilmez gördükleri Amerika, saltanatlarını kurtarmaya yetmedi.

 

Unuttukları bir şey vardı. “Allah`ın hesabı” Allah`ın gücü karşısında denizde bir damla olamayan güçleriyle 30-40 yıl sonrasının hesabını yaparken; Alemlerin, mazlum ve mustazafların Rabbi olan Allah`ın bir hesabı olmaz olur mu? Bunca mazlumun feryadı, duası karşılıksız mı kalacak, bu devran hep zalimlerin lehine mi dönecek? Elbetteki hayır…

 

“Hayr`ul makirin” (Tuzak kuranların en hayırlısı) olan Allah`u Tealadır. Üstün gelecek olan O`nun hesabıdır. Yeter ki biz Müslümanlar O`nun emirlerine itaat edelim, O`nun istediği şekilde bir yaşam sürelim.