ABD ve müttefikleri ile Çin arasındaki rekabet her alanda devam ediyor. Geçmişte, Batı dünyasının liderliğini yapan ABD ve Komünist blokun liderliğini yapan Rusya arasındaki rekabet Varşova ve NATO paktlarını doğurmuştu.
Çin’in yükselen gücü ve küresel manadaki nüfuzu yeni güvenlik ve savunma paktlarını doğurmaktadır. NATO, AB, Five Eyes (Beş Göz), yetmemiş olacak ki yeni bir pakt kuruldu.
15 Eylül günü bir basın toplantısı düzenleyen ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve Avustralya Başbakanı Scott Morrison, AUKUS ismiyle yeni bir güvenlik anlaşmasının varlığını duyurdular.
Her üç ülkenin baş harflerinden (Australia- United Kingdom-United States) ismini alan antlaşma, savunma alanında ileri teknoloji paylaşımı yaparak Avustralya Kraliyet Donanması’nı güçlendirmek, bu ülkeyi nükleer denizaltılarla donatarak Hint-Pasifik bölgesinde devriye yapmasını sağlamak... Bunun yanında yapay zekâ, siber ve kuantum teknolojilerini de kapsayacak.
Böylece Avustralya, ABD tarafından sağlanan teknolojiyi kullanarak ilk kez nükleer enerjili denizaltılara sahip olacak. ABD, Rusya, Çin, Hindistan, Fransa, İngiltere’den sonra nükleer denizaltılara sahip olan 7. Ülke olmuş olacak.
1946 yılında İngiltere ve ABD, daha sonra Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda’nı dâhil olmasıyla 5 ülke arasında istihbarat alanında işbirliği yapılmasın öngören UKUSA, Five Eyes (Beş Göz) olarak da adlandırılan anlaşma varlığını hala koruyor. AUKUS ile iki ülke şimdilik dışarda kalmış oldu. Antlaşmaya en güçlü tepkiyi veren Fransa oldu. Fransa’nın tepkisi siyasi olmaktan ziyade ekonomik kayıplarından dolayıdır. Avustralya ile Fransa arasında 2016 yılında 12 denizaltı inşa etmek için 50 milyar $'lık bir antlaşma imzalanmıştı. Bu adımla bu antlaşma fesh edildi.
Fransa, bu anlaşmayı ‘sırtımızdan hançerlendik, müttefik ve ortaklar arasında kabul edilemez bir tutum’ ifadeleriyle açıkladı. Bununla yetinmeyerek Washington’da düzenlenecek ABD-Fransa dostluk galasını iptal ederek Washington ve Canberra Büyükelçilerini de acilen geri çağırdı.
Antlaşmanın içeriğinde Çin, ismi geçmese de bu güvenlik paktı Çin’in Asya Pasifik’teki artan etkisine karşı yapıldı. Çin’in Washington büyükelçiliği, ülkeleri "Soğuk Savaş zihniyeti ve ideolojik önyargı" ile suçlayarak tepki gösterdi.
Avustralya, Çin’in en büyük ticaret ortağı. Birkaç sene öncesine kadar Avustralyalı siyasetçiler, Çin ile ABD arasında bir seçim yapmayacaklarını ifade etmişlerdi. Geçen zaman içerisinde ne oldu da bu fikirlerinden vazgeçtiler? Gerçekten güvenlik kaygıları ekonomik kazanımlarına ağır mı bastı, yoksa ülke yöneticileri bu yönde ikna mı edildiler?
ABD Başkanı Joe Biden, yeni ortaklığın bölgede "güvenlik ve refahı teşvik etmeyi" hedeflediğini söylese de bu adımın beraberinde çok farklı adımların atılmasını gerekli kılacağını tahmin etmek hiç de zor değil. Anlaşma Avustralya’ya salt nükleer denizaltı satışından ibaret değildir. Beraberinde çok farklı alanlarda adım ve sonuçları doğuracaktır.
Bu adım, ABD’nin Afganistan yenilgisinin üstünü örtmek ve artan Çin tehdidi karşısında kendisine yeni müttefikler ve partnerler aramanın bir çabasıdır.
İngiltere, AB’den çıkarken, Avrupa’dan ziyade Hint Pasifik bölgesine önem vereceği iddiaları gündeme gelmişti. İngiltere, Hint Pasifikte bulundurduğu donanmasıyla
basın ve medyaya görüntü vermekte, ‘buraların hâkimi benim’ imasını vermeye çalışıyor.
Çin, Hindistan, Japonya, Rusya ve diğer bölge ülkeleri bu adıma karşı hangi adımlarla cevap verecek? Ki paktın ilanında iki gün sonra İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü’ne ‘tam üye’ olarak kabul edildi.
Fransa’nın öfkesi diner mi, yoksa öfkeyle hareket ederek Çin ve Rusya ile daha farklı ilişkiler mi kurar? Ki Joe Biden, Macron’a ‘Eğer biz olmasaydık, siz Almanca konuşuyor olurdunuz, diyerek onu aşağılamaktadır. Fransa, ekonomik kayıplarının yanında Avrupa Ordusunu kurma hayali de suya düşmüş oldu.
Elbette ki bütün bu soruların cevabını önümüzdeki süreçte göreceğiz.
Bütün bu gelişmelerden en önemlisi; dünyanın en güçlü ülkeleri ekonomik ve güvenlik kaygılarını gidermek amacıyla yeni paktlar ve ilişkiler kurarken emperyalistler tarafından toprakları işgal edilen ve sömürülen İslam ülkelerinin idarecilerinin vurdumduymazlığıdır. ABD’nin gitmesi, yerini Çin’in ya da farklı bir gücün ortaya çıkması bizim için asla çözüm ve kurtuluş değildir. Esas çözüm, İslam birliğinin kurulması, Müslümanların dünyayı hak ve adalet üzere imar etmeleridir.