Ebu Süfyan komutasında Kureyş ve Gatafan kabilelerinden oluşan yaklaşık on bin kişilik bir ordu Medine`yi haritadan silmek ve Müslümanlara öldürücü bir darbe vurmak için Hicri 5. Yıl Şevval ayında harekete geçer. Peygamber aleyhi`s-selatu vesselam ashabıyla istişareden sonra düşmana karşı meydan savaşı yerine Medine çevresine Hendek kazarak savunma savaşı vermeye karar verir.

Savunmasız bir Medine bekleyen müşrik ordusu, karşısında hendeği ve arkasında mevzilenen Müslümanları görünce hayretler içerisinde kalır. Kuşatma, hendeği atlayabilen süvarilerle yaşanan çatışma ve karşılıklı ok atma dışında büyük çaplı çatışmalar meydana gelmez. Bir aylık süren zorlu ve sıkıntılı bir kuşatmadan sonra müşrik ordu kuşatmaya son verir ve kaçarcasına evlerine geri dönerler. Müşrik ordunun geri çekilme haberini alan Resulullah aleyhi`s-selatu vesselam şu müjdeyi verir;
"Bundan sonra sıra bizde. Müşrikler artık üzerimize gelemeyecek, biz onların üzerine gideceğiz." Gerçekten de öyle oldu. Ardı ardına gelen zaferlerden sonra Mekke fethedilir.

Günümüzde tarih Müslümanların lehine ve düşmanlarının aleyhine yeniden tekerrür ediyor.

Siyonistler hiçbir ahlaki ve uluslararası kural, kanun tanımadan yarım asırdan fazladır Müslüman Filistin halkına vahşice saldırıyor. Ambargo uyguluyor, aç bırakıyor, kadın çocuk demeden kaçırıyor, öldürüyor, toplu katliamlara imza atıyor. En son Gazze`ye saldırarak Kassam Tugaylarının önemli komutanlarından Ahmed el Ca`beri`nin de dâhil olduğu 11 Müslüman Filistinli`yi şehid etti. Siyonistleri böylesine zulme ve barbarlığa sevk eden saik, yaptığı zulüm ve katliamlardan dolayı kendisini hiçbir zaman güven içinde hissedememesidir. Zulüm üzerine tesis ettiği sistemin çatır çatır çatırdadığını görüyor olmasıdır. Siyonistlerin etrafındaki halka gittikçe daralıyor, kendini güvende hissedebileceği, ilişki kurabileceği tek bir ülke ve halk yok. Mübarek`in yönettiği Mısır artık yok, cirit attığı her istediğini yaptırdığı, istihbarat ve eğitim desteği aldığı, babasının çiftliği gibi kullandığı Türkiye yok.

Eski Fas, Tunus, Yemen diktatörleri artık yok. Suriye`de devam eden iç çatışmalar sonucunda galip gelecek, yönetime gelecek kim olursa olsun, israille normal ilişki kurması mümkün değildir. Savaşlarda karşısında eskisi gibi eğitimsiz, silahsız ve direniş şuurundan uzak savaşçılar artık yok. İstediği gibi girip çıkabileceği, katliam yapabileceği sahipsiz bir Lübnan ve Filistin toprakları artık yok. Aksine Kur`an`ın direniş mektebinde yetişen, şehit kanlarıyla beslenen, direniş hareketleri ve halklar var. Her türlü ambargo ve mahrumiyete rağmen siyonistlerin kalbi Tel Aviv`i vurabilecek silahlar geliştiren ve bunları verimli bir şekilde kullanabilecek eğitimli ve organizeli mücahitler var. Tüm tehditlere rağmen Siyonistlerin karşısına cesaretle çıkarak meydan okuyan, ‘savaşsa savaş` diyen kahramanlar var. Her şeyden önemlisi, artık bu zilleti kabul etmeyen koca bir ümmet var.

Siyonist İsrail, atacağı her adımda, gireceği her savaş ve çatışmada bundan sonra kaybetmeye mahkûmdur. Bunun emareleri gün gibi ortadadır. İki askerini kurtarma niyetiyle 2006`da girdiği Lübnan`da Hizbullah karşısında onlarca askerini kaybetti. Esir edilen askeri Gilad Şalit`i kurtarma amacıyla iki yıl sonra 2008`de girdiği Gazze`den esir askerini kurtarma bir yana yeni esirler vermemek için onlarca askerini kaybetti. Gilad Şalit`e karşılık binbir zahmetle yakaladığı bin tane mücahidi kendi elleriyle bırakmak zorunda kaldı.

Gazze`ye insani yardım götürmek için yola çıkan Mavi Marmara Gemisini engelleyim derken Türkiye`yi kaybetti. Her türlü lobi faaliyetlerine rağmen ilişkileri normalleştirme bir yana kuvvet komutanları ve istihbarat şefi aleyhine Türkiye mahkemelerinde açılan davaya engel olamadı. Resulululah aleyhi`s-selatu vesselamın 1400 yıl önce müjdelediği gibi ‘artık saldırma sırası Müslümanlardadır.` Her türlü sıkıntı ve saldırıyı içerisinde barındıran Hendek kuşatmaları artık sona ermiştir. Tüm İslam âleminde Müslümanlar, ya iktidar ya da iktidar olma yolundadır. Elbette sıkıntılar, zahmetler olacak, en azizler feda edilecek, ama zafere giden yol artık açılmıştır. Hiç kimseye, peygamberler dâhil zafer, altın tepside sunulmamıştır. Zafere giden yol; belalarla, musibetlerle, zahmet ve meşakkatlerle donatılmıştır. Hele hele Müslümanları bir bardak suda boğabilecek kin ve nefretle dolu olan Siyonistler ve avanesinin, bir ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ailesiyle birlikte yiyen diktatörlerin; Müslümanlara ‘Buyurun bu topraklar sizindir, gasp etmiştik, artık bu topraklar ve idare sizindir` demesi beklenmemelidir. İmtihanın bir gereği olarak mücadele her aşama, her zaman ve mekânda devam edecektir. Umut ve temennimiz, dökülen bu kanların gelecek olan zaferi yaklaştırmasıdır…