Mısır, tarih boyunca kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Kur’an-ı Kerim’de Mısır’ın ekonomik, siyasi ve toplumsal boyutu Hz. Yusuf hikâyesinde uzun uzun anlatılmaktadır. Mısır, Hz Ömer döneminde İslam topraklarına dâhil olmuştur. Selahaddin Eyyubi burada hükümdar olmuş ve Kudüs’ün fethine buradan başlamıştır. Farklı devletlerin eline geçmiş olsa da sürekli Müslümanların yurdu olmuştur.

Modern Mısır yüz milyonluk nüfusu, toprağa hayat veren Nil nehri ve Süveyş kanalını barındıran bir milyon km2 lik yüzölçümüyle stratejik bir konumdadır. 103 ülkeden yüzbinlerce öğrencinin Ezher’de okumak için buraya gelmesi, İslam coğrafyasını etkileyen İhvan gibi diğer hareket ve fikirlerin Mısır’da doğması, ona farklı bir rol ve misyon biçmektedir.

Dünya küfrü, Mısır’ı fiili işgal, askeri darbe ve işbirlikçi yöneticiler aracılığıyla sürekli idare etmek istemişlerdir. Ekim 2012’de Mısır’da ilk defa bağımsız seçimler yapıldı. Bütün engelleme ve baskılara rağmen Muhammed Mursi cumhurbaşkanı seçildi. Mursi’nin cumhurbaşkanı olması Mısır,  Kudüs ve Filistin davası, Mısır-Türkiye ilişkileri ve bütün ümmet coğrafyası için önemli bir kazanım ve fırsattı.

Emperyalistler buna izin veremezlerdi. Emperyalistler yerli işbirlikçilerle birlikte bir yıl sonra askeri darbe ile Muhammed Mursi’yi yönetimden uzaklaştırarak yerine Genelkurmay Başkanı Sisi getirildi.

Türkiye haklı olarak askeri darbeye karşı çıktı ve Mursi’yi ülkenin meşru cumhurbaşkanı olarak tanımaya devam etti.  Büyükelçiler karşılıklı olarak çekilerek ilişkiler maslahatgüzar seviyesine indirildi.

Darbeci Sisi Mısır halkı ve ümmetin menfaatleri değil kendisini oraya getirenlerin çıkarını hedefledi. Mısır halkının açlık ve sefaletle boğuşması onları ilgilendirmez. Çok ilginç gelebilir, tam iki milyon insan Kahire’nin mezarlıklarında sefalet içinde yaşıyor.  Buna karşın, Sisi, emperyalistlerin kasasını doldurmak için ihtiyacı olmadığı halde milyarlarca dolarlık silah ve savaş gemileri alıyor. Bu silahları Siyonist israile karşı kullanacak diye de almıyor.

Sisi, Libya’da, halkın meşru temsilcisi olan UMH ve Muhammet Sarrac yerine kendisi gibi darbeci olan Hafter’i destekliyor.  Türkiye’nin Libya’da UMH’yi desteklemesi, Fransa’nın şeytani planını akamete uğrattı. Afrika’daki eski sömürge düzenini devam ettirmek isteyen Fransa, Türkiye ile karşı karşıya gelmekten kaçınarak Sisi’yi sahneye sürmektedir.

400 yıl boyunca Osmanlı hâkimiyeti altında kalan Mısır ile Türkiye halklarının tarihi, siyasi ve kültürel çok yönlü kadim ilişkileri mevcuttur. Osmanlının son döneminde birçok alim ve fikir adamı kendilerine vatan olarak Mısır’ı seçmişlerdir.

Rahmetli Ebu’ul Ala El Mevdudi, Mısır ve Türkiye’yi kıyaslarken, Türkiye coğrafyasının ümmete asırlarca siyasi açıdan liderlik ettiğini, Mısır’ın ise fikri ve düşünce bakımından ümmete liderlik ettiğini ifade etmektedir.

Ümmetin iki büyük gücü Mısır ve Türkiye’nin emperyalistlerin bir planı olarak Libya üzerinden sıcak bir çatışmaya girmesi ümmet için bir felaket olacaktır. Sisi elbette bir darbecidir ama Mısır, sadece Sisi’den ibaret değildir.

İşte burada ümmetin bütün kurum ve kuruluşları, Mısır yönetiminin aklı başında olan bütün yöneticileri bu sinsi plana karşı uyanık olmalı. Darbeci Sisi ve avenesi emperyalistlerin taşeronluğunu bir kenara bırakmalıdır. Arapların lideri olarak Türkiye ile savaşmak yerine işgal altında olan Kudüs ve Filistin davası için çalışmalıdır.  Mısır halkının sorun ve problemlerini çözecek politikalar üretmelidir.  Libya’da da meşru hükümetle işbirliği yaparak bölgenin barış ve huzuruna katkı sunmalıdır.