Birleşik Arap Emirlikleri, El-İmaratü'l-Arabiyyetü'l-Müttahide veya kısa kullanımıyla BAE, Arapça İmarat.

BAE, İngilizlerin 1971 yılında Basra’dan çekilmesinin ardından yedi emirliğin bir araya gelmesiyle kuruldu. Bağımsızlığını kazanması ve petrol üretiminin başlaması ile birlikte dış göç alan ülkenin nüfusu hızla arttı. 200 bin olan nüfus, 1980’de 1 milyona, 2000’lerde 3 milyon, 2010’da 8 milyon, günümüzde ise 10 milyona dayanmıştır. Nüfusun ancak yüzde onu BAE vatandaşıdır. Yüzde seksenini, emek gerektiren yoğun işlerde istihdam edilen Asya kökenliler, geriye kalanını ise özel sektörde yönetici ve danışman pozisyonunda olan ekserisi İngiliz olan Avrupalılar ve Lübnanlılar oluşturmaktadır.

Ülke monarşi ile yönetilmekte. Abu Dabi Emirliğini elinde bulunduran Nahyan ailesi devlet başkanlığını, Dubai emirinin başbakan olması yönünde bir teamül bulunmaktadır. Ülkede siyasi partiler yok.  Devlet başkanı yasama ve yürütme erklerini elinde bulundurmaktadır.

Ülkenin yüzölçümü adalarla birlikte 83. 600 km2 dir. Ülkenin yüzde 97’si çöldür.

Yaklaşık on milyon olan nüfusun %76’sını Müslüman, %9’unu Hristiyan, %6’sını Hindu, %9’unu diğer dinler teşkil etmektedir. 100 kadına karşılık, 203,6 erkek düşmektedir.

Dünya petrol rezervinin yüzde 6’sına sahip BAE’de, 2016 rakamlarına göre, gayri safi yurt içi hasıla 693 milyar dolar. Ülkede kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla 45 bin dolar. Ülke son dönemlerde petrole dayalı ekonomiden kurtulmak için farklı sektörlerde çalışmalar yürütmektedir.

BAE’nin tarihi, siyasi ve ekonomik yapısı bu. Bu bilgiler ışığında ülke değerlendirildiğinde bir dengesizlik, orantısızlık ve çarpıklık olduğu hemen göze çarpacaktır. Tarihi geçmişi, devlet geleneği, kültürel ve sosyal birlikteliği olmayan ülke; az nüfus ve küçük bir coğrafyaya sahip. Bununla birlikte bölgede büyük devletlerin sahip olamadığı bir gelire sahip.

Bir aşireti idare eden bir aile liderinin (küçümsemek için söylemiyorum) petrolle birlikte büyük paralara sahip olması ve ne yapacağını bilememesi. Sıradan bir insanın bir anda piyangodan büyük bir ikramiye kazanması ve ne yapacağını bilememesi gibi bir durum.

Bundan da daha tehlikelisi, ülkenin başında genç, toy, kaprisli ve kendini ispatlamaya çalışan kullanılmaya müsait Muhammed Zaid adında birinin olması. 

Son dönemlerde Muhammed Bin Zaid, kısaca MBZ, İslam coğrafyasında adından çokça söz ettirmektedir. Keşke olumlu yönde olsaydı, maalesef öyle değil.

BAE, İslam coğrafyasında kardeşlik, komşuluk bağlarını bir kenara atarak tamamen Batı’nın çıkar ve menfaatlerini merkeze alan bir dış politika yürütmektedir. Donald Trump’ın başkanlığa seçilmesinden sonra darbeci Sisi,  Siyonist rejim ve Suudi ile birlikte tamamen İslam düşmanlığını ve Batı’nın taşeronluğunu öne çıkartmış durumda.  

Ümmet coğrafyasında Müslüman kanının döküldüğü her yerde MBZ’nin kirli ve ihanetçi politikalarını görmekteyiz.

Suriye, Irak, Libya, Mısır, Lübnan, Filistin, Yemen, Sudan, Tunus, Türkiye…

HAMAS’ın kazanımlarını bitirmek için Siyonist rejimle her türlü kirli ilişkiye girmekte. Hain Muhammed Dahlan ile birlikte her türlü düşmanlığı yapmaktadır. Ki bu düşmanlığı aleni yapmaktan çekinmemektedir. Corona virüsü sebebiyle Gazze’ye gönderdiği sağlık ve medikal malzemeleri ihtiyacı olmasına rağmen HAMAS geri gönderdi.

İhvan’ı zayıflatmak, bitirmek için Darbeci Sisi’ye maddi ve parasal her türlü desteği sağlamaktadır. Ülkesinde İhvanı terör örgütü kapsamına almış durumda. İhvana olan yakınlığı sebebiyle Katar’da batı destekli darbe yapmaya kalkıştı. Türkiye’nin çabalarıyla akamete uğradı.

Libya’da darbeci Hafter’e gayri meşru yolları kullanarak paralı askerden uçağa kadar her türlü desteği vermekte.

Sudan’da Ömer el Beşiri deviren darbenin finansörlüğünü yaptı.

Yemen’de Suudi’yi yanına alarak ülkeyi kan gölüne çevirdi. Ülkenin bir bölümünde bağımsız bir devlet kurma çalışmaları yapmakta.

Suriye’de yıkım ve kaosun bu aşamaya gelmesinin müsebbiplerinden biridir. Türkiye’ye olan düşmanlığının sonucu olarak PYD’yi desteklemekte.

Tunus’ta Fransa ile müşterek darbe yapmaya kalkışıyor. Gannuşi’yi yıpratmak için elindeki basın ve medyayla her türlü iftira ve hakareti yapmakta.

Türkiye’de 15 Temmuz darbesini destekledi. Körfez medyası olarak adlandırılan basın ve medyasında Türkiye, özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aleyhinde çok çirkin bir propaganda yürütmektedir. Bir Twitter kullanıcısının "Medine Müdafaasını yapan Osmanlı Paşası Fahreddin Türkkan'ı 'hırsız' olarak niteleyen bir tweetini Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zaid, kendi hesabından paylaştı. C. Başkanı Erdoğan, ‘…utanmadan, sıkılmadan Erdoğan’ın ecdadının mukaddes emanetleri oradan çalarak İstanbul’a getirdiğini söyleyecek kadar hezeyan içerisinde olan bu zavallılar… Zalimlerin safında yer almayı maharet sananların Medine müdafaasını ve onun büyük kahramanı Fahrettin Paşa'yı hedef almaları boşuna değildir’ sözleriyle sert tepki gösterdi. Ve ardından Ankara'da BAE Büyükelçiliği'nin bulunduğu sokağın adı "Fahreddin Paşa" diye değiştirildi.

Kısacası, Batı’ya ve işgalcilere karşı nerede Müslümanların bir kazanımı varsa, nerede ümmetin sevip takdir ettiği bir idareci ve yönetici varsa BAE, onu kendine hedef seçiyor. Yerine göre bu Mursi olur, Erdoğan olur, Sarrac olur, İhvan olur, HAMAS olur, Türkiye olur, İran olur, Katar olur.

‘BAE, kendi boyunu ve kilosunu aşan bu cüreti kimden alıyor?’ Denilirse; arkasındaki İngilizlerden, Siyonistlerden ve Amerika’dan almaktadır.

BAE, Allah vergisi bu petrol ve parayı keşke Müslümanların menfaati, Kudüs ve ümmetin özgürlüğü için kullansaydı… İmtihan dünyası işte. Allah ‘izzet ve şerefi’ herkese nasip etmiyor. Hak edene fazlasıyla veriyor…