Afganistan denince aklıma karlı dağların başında elinde keleş, başında sarık, yerel kıyafetler içerisinde çocuk denecek yaştan tut bembeyaz sakallı dedelere varıncaya kadar tek sıra halinde ilerleyen mücahitler gelir. Bizim kuşakta cihat ve mücahit denince aklımıza Afgan dağlarında moskofa karşı savaşanlar gelirdi. Kitaplarda okuduğumuz cihat ve mücahitin somut karşılığı oydu.

Hatta o dönemlerde katıldığım Kudüs için düzenlenmiş bir programda konuşmacı olarak sahneye davet edilen bir hocanın isminin önüne ‘mücahit’ sıfatı eklenmişti. Konuşmacı hoca, Mücahit…diye sahneye davet edilmişti. Hoca, mikrofonu eline alır almaz bu duruma itiraz ederek ‘Ben kim, mücahit kim… Ben mücahit değilim. Mücahit şu an Afgan dağlarında moskofa karşı savaşanlardır’ demişti. Tabi bu itirazı salondan daha çok alkış ve tezahürat almasıyla sonuçlanmıştı.

Müslümanların ve ümmetin Afganistan’dan çok farklı beklentileri vardı. Ne de olsa Müslümanlar, komünist Rus gibi küfrü açık olan Komünist Rusya’ya karşı topraklarını, dinlerini ve mukaddesatları için savaşıyorlardı. Ümmetin bütün coğrafyasından oraya cihat için gençler gidiyor, Afgan cihadı üzerine kitaplar yazılıyor, filmler çevriliyor, ilahiler seslendiriliyordu. Ümmet coğrafyasının her tarafına bir enerji ve heyecan pompalanıyordu.

Karşıdaki düşman öyle sıradan, zayıf bir düşman değil. Dünyanın süper gücü. Askeri, silahı tükenmeyecek derecede çok. En modern silah ve ekipmana sahip. Bütün bunların yanında acımasız, hiçbir ahlaki ilke ve kural tanımadan sivil, kadın, çocuk, köy, cami, hastane demeden her yeri yakıp yıkıyor.

Diğer tarafta dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Afganistan. Üstelik devlet de Rus yanlısı ve onlarla birlikte savaşıyor. Mücahitler, kıt imkânlarıyla, en modern silahları keleşlerle modern uçak ve tanklara karşı savaşıyor. Ki ilk başlarda ellerinde keleş de yoktu. Sonradan ganimet olarak almaya başlayınca sayıları yaygınlaştı.
Bütün bu dengesizliğe rağmen iman gücüyle, fedakârlıkla, tankların altında kendilerini patlatarak Rusları dize getiriyorlardı. ‘Rahman’ın Ayetleri’ kitabında anlatıldığı gibi Allah’tan ayan, beyan gaybi yardımlara mazhar oluyorlardı.

Ruslar, Afganistan’a hakim olamayacağını anladı ama anlamakta gecikti. Afgan Savaşı kendilerine çok pahalıya patladı. Sovyetler Birliği resmen dağılırken Rusya’nın ihtişamlı günleri sona ermişti.

Rusya’nın çekilmesi mücahitler için pek hayırlı olmadı. Ortak düşman gidince maalesef kardeşlik de bitti. Yönetim noktasında aralarında anlaşamadılar. İhtilaf ve anlaşmazlıklarda diyalog ve müzakere yerine silahlar konuştu. Sovyetlerin sonunu getiren mücahitler birbirlerini vurmaya başladılar. Savaşta gösterdikleri başarıyı ülke yönetiminde, halkın yaralarını sarmada, kardeşlikte, yoksullukla mücadele ve ekonomide, eğitim ve diğer alanlarda gösteremediler. Kendi aralarındaki çatışmalarda büyük kayıplar verdiler. Ahmet Şah Mesut gibi değerlerini yitirdiler.

Hikmetten uzak anlayış ve uygulamaların üzerine emperyalist güçlerin, komşu ülkelerin milli menfaat ve maslahatları da devreye girince Afganistan toprakları vekâlet savaşlarının acımasızca icra edildiği bir alana döndü. Ölümler, katliamlar, fakirlik ve yoksulluk devam etti. Gelen, gideni arattı.

Rusya gitti, Amerika geldi. ‘Terörle mücadele’ adı altında ülkeyi yakıp yıktı. Sivil yerleşim yerlerini, düğün konvoylarını, okulları, medreseleri tonluk füze ve bombalarla vurdu.
O da selefi Rusya gibi çareyi kaçmakta buldu. Kendince bunu onurlu bir şekilde yapmaya çalıştı.

Terörist dediği Taliban ile anlaşmak zorunda kaldı. Amerika Afganistan’dan çekildi ama fitne çekilmedi. Rahmet ve mağfiret ayı Ramazanda, fakirlikle ve corona virüsüyle mücadele edildiği bu günlerde dahi katliamlar devam etti. Savaş ortamında dahi dokunulmaz olan cenaze konvoyları, hastaneler, düğün konvoyları, sivil yerleşim yerleri, camilere saldırıldı, bombalar patlatılmaya devam edildi. Taliban, hükümeti suçlarken, hükümet de Taliban’ı suçluyor.

İşte yazının girişinde bahsettiğim Afganistan denilince zihnimde canlanan mücahitlerin görüntüsü yerine masum insanların, kadın ve çocukların yan yana dizilmiş cansız görüntüleri canlanmaya başlıyor.

Afganistan coğrafyasına ve halkına yazıktır. Ahmet Şah Mesut gibi yiğitlerin mücadelesi ve ümmetin beklentisi böyle heba edilmemeliydi.

Afganistan, coğrafik, stratejik ve nüfus bakımından İslam dünyasının Orta Asya’daki önemli ülkelerinden biridir. İstikrar ve huzura kavuşması ümmet açısından önemli bir kazanımdır.
İnşallah bu acılardan gereken tecrübe çıkarılır. Afganistan toprakları adalet ve huzurun hâkim olduğu günlerine kavuşur.