Koronavirüs, dünyanın birinci gündem maddesi olmaya devam ediyor. Birkaç ay öncesinden dünyanın ve insanlığın bu hale geleceği söylenseydi kimse inanmaz, inananların da akli dengesinden şüphe edilirdi. Ama bugün öyle bir şey söz konusu değil, aksine tehlikeyi göremeyip tedbir almayanların aklıyla dalga geçiliyor.

Kur’an-ı Kerim’de Kıyamet sahneleri uzun uzun anlatılır. O günün dehşetinden, meşakkat ve azabından, korkudan insanlar nereye sığınacağını bilemez hale gelir.

“Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar bulandığında, dağlar yürütüldüğünde, kıyılmaz mallar bırakıldığında, vahşi hayvanlar bir araya toplandığında, denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde)…  Gök sıyrılıp açıldığında,  Cehennem kızıştırıldığında ve cennet yaklaştırıldığında, herkes ne getirmiş olduğunu anlar.” (Tekvir Suresi)

“Apansız gelecektir. Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir. O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.” (Yasin/49-50)

“Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek ne de kendilerine mühlet verilecektir.” (Enbiya/40)

Günümüzdeki manzara da tıpkı kıyamet sahnelerini andırıyor. Alış-veriş yapmadan duramayan, evlerini salt bir otel odası gibi kullanan, yemekte dahi bir araya gelmeyen, lokanta ve kafelerde yemek yemeyi adet haline getiren, gezmeden-tozmadan duramayan insanların tümü evine kapanmış durumda. Sürekli canlı ve insanlarla dolu olan mekânlar adeta ölüm sessizliğine bürünmüş durumda. Güvenlikli, sözde akıllı olan evlerinde dahi kendini emniyette hissetmeyen insanlar dağ başlarına, çöl ve ormanlara çekiliyor. Batı ülkelerinde insanlar, kıyametten korunmak için özel yapılmış sığınak evler ve tüplere sığınmakta çareyi buluyorlar. Hâlbuki ‘ölüm geldiğinde kalelerde de olsa ölüm onları gelip bulacaktır.’

Sosyal medyada okuduğum bir haber kıyamet gününde kimsenin kimseye sahip çıkmadığı sahnenin adeta bir benzeri.

Fransa’da bir doktor, Korona hastalığına yakalanmış ve yoğun bakımda olan bir yaşlının isteğini yerine getirmek için telefonla çocuklarını arıyor. Ama ne yazık ki çocukları telefonda dahi babalarıyla görüşmek istemiyorlar. Doktor, bu trajik durum ve her gün gözleri önünde yoğun bakımda adeta boğularak ölen insan manzaralarına dayanamıyor. Kendince çareyi bir psikoloğa giderek tedavi olmada ve psikolojik destek almakta buluyor.

Devletler ne yapacaklarını şaşırmış, tedbir üstüne tedbir paketleri ve açıklamalar yapmak zorunda kalıyorlar. Suriye, İdlib, Doğu Karadeniz, Irak ve Lübnan’daki milyonluk protestolar, Libya iç savaşı, Çin-ABD ticari savaşları, Avrupa Birliği’nin geleceği… hepsi rafa kaldırıldı. ‘Yabani hayvanların bir araya toplanması’ misali birbiriyle sorunlu olan emperyalist ülkeler aradaki sorunları rafa kaldırmış, kendi can derdine düşmüş durumdalar. Çin ve ABD bu virüse karşı neler yapılacağıyla ilgili ortaklaşa komisyonlar kurdu. Ama aynı ABD, bu hastalık karşısında çok zor durumda olan İran’a yaptırımları, Siyonist işgalci çete de Gazze’ye yönelik ambargo ve kuşatmayı kaldırmaya yanaşmıyor. Anlaşılan başlarına daha büyük belaların gelmesini bekliyorlar. Ya farklı bir bildikleri var ya da kendilerini öyle avutuyorlar.

Bu hastalığın neden ve sonuçları ne olursa olsun, biz Müslümanlara düşen; maddi ve manevi tedbirlerimizi almak, evimizde de olsak üzerimize düşenleri yapmak, sığınakların en sağlam ve güveniliri olan Allah’a sığınmaktır.

İnşallah bu süreç; fert, toplum, ümmet ve insanlık olarak dünya ve ahiretimize hayırlı, bereketli bir şekilde atlatılır.