Yaklaşık 5 yıl önce Suriye rejiminin mağduru olan ve muhalefetinden olan bir alim ile görüşmüş, Suriye meselesi üzerine sohbet etme imkanı bulmuştum.

Âlimin anlattıklarından çıkan sonuç, Suriye meselesinin salt Suriyelilerin meselesinden çıkıp bütün dünyanın meselesi olduğu, ilan edilmemiş örtülü ve vekâletler üzerinden bir dünya savaşının yaşandığı idi. Küresel ve bölgesel bütün aktörler işin içinde idi. Bütün aktörlerin Suriye halkının menfaat ve çıkarını değil, kendi menfaat ve çıkarlarını gözettiği gerçeğiydi. Her aktör kendini ‘Suriye’nin dostu’ olarak ifade etmekte, ilginç olan da bu kadar dosta rağmen Suriyelilerin her gün katliama uğramasıydı.  

Hollanda Dışişleriyle bir görüşmesinde yetkilinin kendisine, ‘Tespitlerimize göre şu anda Suriye’de savaşan 448 Hollanda vatandaşı var. Ve bunlardan hiçbirinin geri gelmesini istemiyoruz.’ (Orada ölsünler, bunun için de savaş devam etmeli) Bütün batı ülkelerinin olaya yaklaşımı bu idi. Suriye’ye gitmek serbest ve teşvik edilirken oradan hiç kimsenin geri gelmesi istenmiyordu.

Bir Alman yetkilinin ise ‘size ancak demokratik bir Suriye kurulması için yardım ederiz. İslami bir yönetimin kurulması için yardım edemeyiz. Bu bizim ilkelerimize aykırıdır’ sözleriyle gerçek niyetini açıklıyordu.

Fikirsel, mezhepsel ve etnik farklılıklardan dolayı, muhalefetin rejim karşısında bir olamadığı, bunun da kendileri için en büyük sıkıntı olduğunu, İslami bir yönetim kuralım denildiğinde sol ve laiklerin buna karşı çıktığı, bütün Suriyelileri kapsayan bir çözüm de ise Kürtlerin buna karşı çıktığı ve ‘biz eskisi gibi bir Suriye yerine kendi ülkemizi kurmak istiyoruz’ demeleriydi.

Kürt olduğumu öğrenince de Kürtlere ve Suriye genelinde çözüme yönelik düşüncelerimizi ısrarla sordu.

Kendisine, öncelikli olarak akan kanın durdurulması, bütün tarafları kapsayan ve kalıcı olabilecek bir ateşkesin sağlanması, sorun ve problemlerin emperyalistlere havale edilmeden çözme iradesinin ortaya konulması gerektiği; şiileşen, sünnileşen, Türkleşen, Araplaşan, Kürtleşen bir Suriye değil, beklentimiz İslami manada bir yönetimin kurulması, bu gerçekleşmediği takdirde antiemperyalist ve anti Siyonist, Suriye halkının menfaat ve çıkarını önceleyen bir yönetimin işbaşına gelmesi. 

Kürt halkının da kurulacak bu yönetime dâhil edilmesi, Kürtlerin insani haklarının şartsız, müzakeresiz verilmesi, bu hakların güvenceye alınması, Kürt halkını emperyalistlerin insafına ve kucağına itecek fiil ve davranışlardan kaçınılması gerektiğini kendisine ifade etmiştim.

Bu temenni ve beklentilerimiz maalesef yerine gelmedi. Aradan geçen yıllar Suriye halkına ve bütün taraflara çok büyük kayıplar getirdi, trajedi ve acılar yaşattı. Bir coğrafya topyekûn yakıldı, yıkıldı, tarumar edildi.

İlan edilen ateşkeslere riayet edilmedi, verilen sözler yerine getirilmedi. Cenevre, Astana, Soçi akan kanı durduramadı.

Moskova’da Erdoğan ile Putin arasındaki zirvede varılan mutabakatla kırılgan da olsa bir ateşkes sürecine gelindi. Burada kimin ne kazandığı ne kaybettiğinden ziyade akan kanın durması önemlidir, değerlidir. Hiçbir kazanım bir mazlumun kanından daha değerli ve kıymetli değildir. Akan kan bizim kanımızdır. Harap olan, yakılan, yıkılan yerler bizim kadim medeniyetimize beşiklik etmiş beldelerdi r.

Aradan asırlar da geçse değişmeyecek hakikatler vardır. Dönüp dolaşacağımız, derdimize ve hastalığımıza derman olacak ilaçlar yine bu hakikatlerdir.

Ümmet ve coğrafya olarak sorun ve problemlerimizi emperyalistlere havale etmeden kardeşlik çerçevesinde kendi aramızda çözebilmeliyiz. Müslüman Müslümanla uğraşmamalı, kedine düşman olarak bellememeli.  İçimizde ve başımızda olan zalimler varsa –ki vardır- bunları cezalandırmak, tedip etmek, Amerika ve diğer emperyalistlerin işi değildir. Bu bahaneyle emperyalistlerin bizi birbirimiz düşürmeye ve topraklarımıza yerleşmesine müsaade edilmemeli.  Savaş; sömürü ve zulmü ortadan kaldıracaksa, hakk ve adaleti tesis edecekse meşrudur.  Bütün güç ve enerjimizi topraklarımızı ve kutsal mekânlarımızı işgal eden ve sömürenlere yöneltmeliyiz. 

Allah Teâla bizlere hakkı hak bilip tabi olmayı, Batılı da Batıl bilip uzak durmayı nasip eylesin…