Bölgemizde ve bütün İslam coğrafyasında önemli gelişmeler oluyor. Onlarca yıldır savaş ve çatışmaların eksik olmadığı coğrafyamızda bunlara yenilerinin eklenmesi için plan üstüne planlar yapılıyor. Akdeniz’e, yüzlerce savaş gemisi istifleniyor. Basın ve medya her gün bölgeye gönderilen yeni savaş uçakları, ordu ve ekipmanların haberlerini servis ediyor.

Gelenlerin hiçbiri adalet için, hak için, mazlumların gözyaşlarını dindirmek, akan kanı durdurmak, zulüm ve tuğyanı bitirmek için gelmiyor. Hepsinin gayeleri bir; bizleri yakan ateşi daha da alevlendirmek, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi hortumlamak, bu sömürü çarkını lehlerine olabildiğince uzatmak.

Savaş; yıkım demek, talan demek, açlık ve sefalet demek. Onur ve izzetin, namus ve şerefin ayaklar altına alınması demek. Muhacerat, sürgün, sığınma ve mültecilik demek. Bir coğrafyanın tükenişi, bir neslin heba olması demek.

Savaşların kötüsü; çatışmaların ülkemizde, şehrimizde, köyümüzde, evimizde, cami ve mescitlerimizde olmasıdır.

Bundan daha kötüsü; karşıdaki düşmanla güç dengesinin olmaması. Ailemizin birlik ve beraberlikten yoksun olması, üstüne üstlük, ailemizden bazılarının ihanet kisvesini giyip düşmanla işbirliği yapması. Bu durum felaketlerin anası demek.

Maalesef, ümmet için bu şartların hepsi mevcut. Savaşlar topraklarımızda oluyor. Birlik ve beraberlikten yoksunuz. Düşman ne kutsal mekân tanıyor, ne kutsal ay tanıyor, ne kadın ne de çocuk tanıyor.

Mescid-i Aksa dahi bu savaştan nasibini alıyor. Siyonist işgalciler postallarıyla mabetlerimizi kirletiyor. Kâbe’nin şubeleri olan camilerimizde mü’minler secdede iken, rükûda iken bombalar patlatılıyor. Pak bedenler kana bulanıyor.

Mü’minler kardeştirler ve bir vücudun azası gibidirler. Bir azanın ezasını bütün vücut hisseder, hissetmeli. Vücut öyle bir hale getirildi ki yara-bere içinde olmayan aza kalmadı. Vücudun bütünlüğü bozuldu. Bazı azaların neredeyse vücutla irtibatı koparıldı. Her aza kendi derdiyle meşgul hale getirildi.

Daha önce gündemde olan bir tek gündemimiz vardı. Kudüs ve Filistin davası. Ümmet genelinde istenilen düzeyde olmasa da bir birlik ve beraberlik vardı. Saflar belli, karşıdaki düşman netti. Maalesef kardeşliğimiz yara aldı. Bütünlüğümüz bozuldu.

Bunu fırsat bilen Haçlı-siyonist ittifakı ‘Yüzyılın Antlaşması’ adı altında yüzyılın ihanetiyle Kudüs ve Filistin davasını tasfiye etmek ve ümmeti bir yüzyıl daha sömürmek istemekte.

Öyle bir tabloyla Ramazan ayını eda ediyoruz, ardından hep birlikte Bayramı idrak edeceğiz. Amacım bütün bunları görerek ümitsizliğe kapılmak değil. İnandığımız, ibadet ettiğimiz Allah, hepsinden daha güçlü, hepsinden daha Azizdir. Onlara o güç ve kuvveti veren de Allah’tır. O, dilemedikçe bir yaprak dalından kopmaz, bir canlı nefes alamaz.

İslam düşmanları, ümmetin içinde bulunduğu zor şartlar, sahip oldukları güç ve kuvvetine rağmen korkmakta, çekinmekte, şantaj ve blöflerle Müslümanları korkutmaya ve diz çöktürmeye çalışmakta. Arkasını getiremeyeceği tehditler savurmaktadır.

Küfrün tabiatı budur. Temeli çürüktür, koftur. Hakk gelince arkasına bakmadan kaçıp gider. Devasa güç ve kuvvetine rağmen Siyonizm Gazze’yle bir savaşa girişmeye cesaret edemiyor.

Önümüzdeki 31 Mayıs Cuma günü; üç güzel olayı içerisinde barındırmaktadır.

Bu mübarek günde gelin hep birlikte Kudüs için, kardeşlik için, emperyalizm ve sömürüye karşı haykırmak için meydanlarda olalım. Var olan programlara katılalım, olmayan yerlerde biz organize edelim…