Türkiye ve insanlık tarihine kara bir leke olarak geçmiş olan 28 Şubat post modern darbesinin 22. yılını geride bıraktık. Darbenin moderni, klasiği, postlusu postsuzu elbette ki olmaz. Darbe darbedir.

Bu süreç, hâk ve batıl, iman ve küfrün tarih boyunca devam eden mücadelesinin bir safhasıdır. Halkın inancıyla ve iradesiyle topyekûn savaşıldığı bir dönemdir. Asker, medya, yargı, siyaset ile birlikte beşli çete olarak tabir edilen TİSK, TESK, TOBB, TÜRK- İŞ ve DİSK başaktörler arasında yer aldı.

Bütün darbelerde olduğu gibi bu darbede de esas fail ve üst akıl NATO, ABD ve israil idi.  Bu darbede israil, çok daha fazla öne çıktı ve bizzat sahada idi.

Sonuçları ve etkisiyle hayatın her alanında insanlarımızı etkiledi ve etkilemeye devam edecek. Bu darbe, Müslümanları bırakın yönetimden uzaklaştırmak, devlet kademelerinde sıradan bir memur dahi olamamaları, okul okuyamamaları, hastanelerde başörtüyle tedavi olamamaları, ekonomik olarak holdinglerden büfecilere kadar yeşil sermaye olarak fişlenmeleri ve iflas ettirilmeleri, brifingli yargılamalarla binlerce mütedeyyin insanın gözaltına alınmaları, haftalarca işkenceden geçirilmeleri ve en ağır cezalara çarptırılmalarıyla sonuçlandı.

Mağdurlar halen cezaevlerinde adaletin kendilerine uğramasını bekliyorlar.

Ortada mağdurlar ve mağduriyetler, haksızlık ve adaletsizlikler devam ediyorsa süreç devam ediyor demektir.

Okumasına, lisans ve yüksek lisans yapmasına, devlet kademesinde çalışmasına izin verilmemiş, holdingi, şirketi, ekmek teknesi batırılmış insanların eline 20 yıl sonra bir diploma vererek, memur olmasına izin verilerek, “mağduriyetin giderildi” denilemez.

Yirmi, yirmi beş yıl dört duvar arasında kalmış, gençliği, ömrü elinden alınmış insanlara bin bir minnet ederek, dışarı çıkartarak çekmiş oldukları sıkıntılar giderilemez, kaybettikleri geri verilemez.

28 Şubat darbesinin en önemli sonucu, FETÖ’nün önünün sonuna kadar açılması olmuştur. 28 Şubat döneminde 15 Temmuz darbesinin kilometre taşları adım adım döşendi.

28 Şubat dâhil her darbe sonucunda darbecilerle hesaplaşılmamış, sınırlı, göstermelik bazı yargılamaların ötesine geçilememiştir. Bütün suç ve cürüm bir kesimin üzerine yığılmış, esas fail olan sistem, iç ve dış güç odakları gizlenmiştir.

1960 Darbesini asker içindeki ‘cunta’ yaptı, 12 Eylül darbesini beş kişiden oluşan ‘Milli Güvenlik Konseyi’ yaptı, 15 Temmuz Darbesi’ni FETÖ yaptı denilerek sistemi unutturmak, temize çıkarmak, bütün günah ve hatalardan soyutlamak doğru değildir. Bu tutum bataklığı kurutmaktan ziyade sivrisineklerle uğraşmaktır.

Bu topraklarda bugüne kadar yapılmış bütün darbelerin dış ayağı, siyaset ayağı, basın-medya ayağı,  finansal ve ekonomik ayağı, YÖK ve eğitim ayağı, istihbarat, yargı ve emniyet ayağı vardır. Bunlardan biri ya da bir kaçından mahrum kalan bir darbenin başarı şansı yoktur.

Askeri darbeler, FETÖ ve onları besleyen bütün bu ayaklar bu sistemin bir ürünü ve sonucudur. FETÖ, gökyüzünden zembille inmedi.

Evet, FETÖ ve askeri darbecilerle mücadele edelim ama esas fail olan sistemi ve bir askeri darbe ürünü olan mevcut anayasayı unutmayalım. Bu sistem, bu zihniyet ve bu Anayasa’yla birlikte NATO ve Amerikan üsleri topraklarımızda olduğu müddetçe; yeni FETÖ’ler türeyecek ve askeri darbe tehlikesi bu ülkede devam edecektir.