Öncelikle başlayacak yeni eğitim-öğretim yılı hayırlı olsun.

İsmiyle müsemma bir problem ile iş başlıyor aslında.

Eğitim, eğmekten geliyor. Eğe eğe istenilen şekli verme.

Eğmekle eğitip istenilen kalıba sokma.

Kimin ve neyin önünde eğileceğine ise sistemin karar verdiği bir süreç.

Elif gibi dimdik olmasını istediğimiz evlatlarımızı

Büke büke zikzak kuşak çarkları yapabilen bir zorlu ve zorunlu süreçten bahsediyoruz.

Bu anlamda şuna özellikle dikkat edilmelidir:

Eğitim-öğretim derken çocuğumuzu toplu teslim etme yanlışına düşmeyelim!

“Her şeyiyle size veriyorum. İstediğiniz şekli verebilirsiniz. Benimdir; ama sizin istediğiniz gibi olsun.” şeklinde bir düşünce ve buna uygun bir sistem var.

Üstelik kıyamadığımız bu yavrularımızı “Eti de senin kemiği de senin” deyip kendi ellerimizle teslim etmemiz ise en acısı.

Bu şekilde bir teslimiyet bizi asla bu ağır vebalden kurtarmayacaktır.

Çünkü o çocuk bizim. Etiyle, kemiğiyle, ahlakıyla, edebiyle her şeyiyle bizim.

Allah(cc), onu bize emanet etmiş. Biz onun velisiyiz.

Veli olmak yılda bir okulda yapılan bir iki veli toplantısına katılmak ile olmuyor.

Çocuğun cebine harçlık koyup tüm sorumluluğu yerine getirme rahatlığıyla dolaşmayla da olmuyor.

En iyi en kaliteli kırtasiye malzemeleri alıp “Hiçbir eksiğini bırakmadım” düşüncesiyle de olmuyor elbette.

Veli olmak bazı sorumluluklar yüklüyor. Üstelik bu sorumluluk başkasına devredilemeyecek farziyettedir.

Evet, öğretim okulun işi olabilir. Türkçe, fen, matematik gibi fenni dersler din ile dost anlatılması takibiyle okulun görevidir. Bunda sıkıntı yok.

Ama işin "eğitim" denilen kısmı ile aile olarak birinci derecede biz sorumluyuz.

İşin eğitim daha doğru tabirle terbiye boyutu biz ailelerin görevidir.

Anne ve babalar çocuklarının hayat boyu öğretmenlerdir.

Eğitim eğmekken, kırmak ve koparmak iken

Terbiye düzeltmektir.

Terbiye, yaptığı yanlışı doğrusu ile düzeltmedir. Bu bizim çocuklarımız üzerindeki hakkımızdır. Ama bu düzeltmeyi dinimizin emrettiği şekilde yapmak şartıyla.

Zaten okulda ve müfredatta eğitim veya terbiye ile ilgili çok bir şey yok!

 

‘Efendim din kültürü ve ahlak bilgisi dersi var ya!’ diyenlere;

Din, kültürle; ahlak, bilgiyle nasıl öğretilecek ki?

Din, kültür değildir!

Ahlak da bilgi değildir!

Bu eğitim-öğretim işinde “Ben de varım” modunda sürekli olunmalıdır.

Kendini bu süreçten asla kopuk görmemelidir.

Tam aksine en aktif unsuru olmalıdır.

Ailelerin ihmali okul ahlaklı, arkadaş ahlaklı, çevre ahlaklı bir insan yetişme sonucunu doğuruyor.

Eğer kuş taşa değip güzel bir ortama denk gelen bir çocuk varsa bu ailenin kabul olmuş bir duası olur. Verilmiş bir sadakası olur.

Ama maalesef içerisinde yaşadığımız bu dönem ve ortam çok buna müsait değil.

Bu açıdan anne babalar “okul açılsa da kurtulsak” düşüncesinden bir an önce kurtulmalıdırlar.

Bugün o şekilde kurtulduğunu sandığı çocuğu, yarın çok büyük sıkıntılar ile eve dönecektir.

Şu asla unutulmamalıdır;

Evlerimiz terbiye okulları olmadan ne bizler ne de toplum rahata kavuşmayacaktır.

Bu açıdan terbiye ve öğretim yılı hayırlı olsun!