Gündemi işgal eden konuların başında cezaevlerine yönelik “tek tip kıyafet” geliyor. Erdoğan bu nahoş uygulamaya iki gerekçe gösterdi. Birincisi, akılda hiç güzel çağrışımlar bırakmayan meşhur “Guantanamo” örneğiydi. Yani “ABD yaptı biz de yapacağız, nolmuş yani?” anlamı çıktı.

Diğeri ise FETÖ sanıklarının mahkemelerdeki rahat tutumlarının mağdur aileleri rahatsız ettiğine dair olan yaklaşımdı.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, eğer Erdoğan muhalefette olsaydı ve böyle bir uygulamaya karşılık bir şeyler söylemesi gerekseydi şunu söylemeden edemezdi diye düşünüyorum: “Su-i misal emsal olmaz.” Yani kötü örnek, örnek değildir.

ABD veya başka bir ülke bunu yaptıysa biz de yapalım yahut kendi yanlışımızı onların uygulamalarıyla temize çıkarıp meşrulaştıralım anlayışı hiçte iktidara yakışmadı. Üstelik ABD, son zamanlarda ikili ilişkilerin zıtlaşmada zirve yaptığı bir dönemde iyi bir örnek olmadı. Şayet örneklik konusunda ilişkilerin boyutu esas değilse Almanya da örnek alınabilirdi. Zira Almanya`da böyle bir uygulama yok. Peki nerelerde var: Çin, Kazakistan, İngiltere  ve ABD. Gerekçeleri nedir? Mağdur aileler değil. Ya tutukluların kaçma riskine karşı tek tip elbisenin belirgin olması ya Kazakistan`daki gibi kategorize etmek ya da İngiltere`deki gibi güya mahkumlar arası eşitliği sağlamak…

Görüldüğü gibi hukuki bir dayanaktan yoksun olan bu uygulamaya kılıf olan gerekçeler de bir dayanaktan yoksunlar.

Burada esas olanın bu elbiseyi giyenlerin FETÖ`cü olup olmamaları söz konusu değil. Fakat konuya yaklaşım tarzı FETÖ unsurunu kullanarak hukuki dayanakları duygusal yaklaşımla kamuoyunda zeminsiz, yani atıl hale getirmektir. Hele hele bu elbiseyi giymek istemeyenlerin özellikle “aile görüşü”nü engellemek, devletin mahkum da olsa yapmaması gereken hukuksuzlukların başında gelir. Her ne kadar böyle bir şey olamayacağı düşünülse de cezaevleri müdürlerinin kral olduğu bir mekanda ilk yapılacak uygulama bu olacaktır. Eğer bu uygulama yürürlüğe girerse ölmezsek hepimiz bunu göreceğiz elbette.

Bu düzenlemeyle ilgili olarak Erdoğanın`ın ikinci gerekçesinin mağdur ailelerin istekleri konusuydu demiştik. Doğrusu devlet unsurunun hukukta duygusallığa göre şekillenmesi Kabul edilemez. Peki, ne ile şekillenmesi esastır: Elbette “adalet” unsuru devreye girmeli, hiç bir “duygusal bağ” ile hukuk örtüşmemelidir. Temel dayanağı adalet olan, hakk`a ve hukuka göre şekillenen bir yaklaşım her kesimden destek alabilir. Değilse, iyi bir örnek teşkil etmez.

Yüzüne tüküren bir müşriği öldürürse nefsi davranacağını söyleyen Hz. Ali misali adil bir yaklaşım bu konuya muhalif olsaydı sayın Erdoğan`ın getireceği bir başka misal olurdu diye düşünüyorum.

Yarın “Sivas mağdurları”nı da o tulumlar içinde görebiliriz. FETÖ`nün gadrine uğramış ve beraat etmiş biri olarak aynı zulme griftar olan ve içeride 26. yılını dolduran nice mahkumlar hâla adalet bekliyorlar. Kendilerini buhtanlar ve iftirlarla içeri tıkanların kimi ABD ve Almanya gibi yurt dışına kaçmış, kimi de içeride iken, iktidar bunu ne yazık ki görmüyor. Fakat sayın Erdoğan geçmişte konuşurken “hâla 5 yıl, 10 yıl, 15 yıldır içeride olanlar var” diyerek buna işaret etmişti. İşte bu mağdurlar tulum giyecekler; fakat zaniler, hırsızlar ve caniler takım elbiseyle dolaşacaklar… Bu, vicdanların kabul edeceği bir uygulama değil.

Buraya kadar yazılanlar FETÖ`nün  tulum giymesiyle ilgili olarak yazılmadı. Kurunun yanında yaş da yanmasın anlayışına karşı adalet herkese lazımdır anlayışı çerçevesinde adaletin kapsamını ve gerekliliğini ortaya koymaya yönelik olarak yazıldı. İnsanlar yolsuz, köpsüsüz, sağlıksız bir şekilde yaşarlar; fakat adaletsiz yaşayamazlar. Çünkü adalet, herkesin ortak paydasıdır.

Bu mesele veya bütün meselelerde iktidar, iyi emsalleri seçmekle mükelleftir. Kötü emsaller ve duygusallık iyi bir örnek değildir. Vesselam