Abileri sayesinde onu gıyaben tanıyor olsam da üç yıl önce iş yerinde aniden karşılaşmıştık. Siması bana abilerini çağrıştırdı. Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliğini kazanmıştı. Kampüs içindeki yurtta kalıyormuş. Ali Şeriati`nin eserlerini okuyordu. İlk izlenimim sempatik ve kendini karşısındakine sevdiren biri olduğuydu. Yüzünde secdenin eseri vardı. Mütevazı ve bir genç kız kadar utangaçtı. Oldukça kanım kaynamış ve abisi Bilal Yararlı`nın birkaç eserini hediye etmiştim. Karşılıksız almak istemiyor ve ücretini vermede ısrar ediyordu. Bu defa ücretsiz sonrasında ücretli olması konusunda anlaşmıştık. Epeyce konuştuk. Abisinden, o zamanlar hasta olan babasından, okulundan hasılı uzunca muhabbet ettik. Uğurlarken merdiven çıkışında bu kadar bir yakınlık beklemediğini, şaşırdığını belirtti. Tekrar muhabbetle kucaklaştık ve ayrıldı. Giderken okuluna beklediğini dile getirdi. İnşallah dedim.

Mücahit, böyle bir gençti. Ama maalesef onu pazar günü ebedi aleme uğurladık. O gün misafirlerimle beraberken Said Şahin Hocam aradı ve onu ziyarete gideceğini belirtti. Yoğun bakıma alınmış dedi. Birkaç gün önce ben telefonla aramıştım. Ablası kaldırmış ve konuşamadığını belirtmişti. Son iki yıldır kemoterapi gören Mücahit için ailesi Okmeydanı Hastanesine yakın bir ev kiralamıştı. Günleri ev ile hastane arasında geçiyordu. Bazen hastanede bazen evde yatıyor, tedaviyi devam ettiriyordu.

Ailece evine ve hastaneye gitmemize ve korunmamıza rağmen doğrusu kendimi hep suçlu hissettim. Çünkü bu tür hastalardan uzak durmak, onlar açısından faydalıydı. Korumasız ve enfeksiyon kapma riski çok olan bir zayıf bünyeleri vardı. Kemoterapi bünyeyi bu hale getiriyordu. Birkaç yıl önce aynı yaşlarda başka bir genç kardeşimiz de bu aşamalardan geçip iyileşmişti. Hatta uğradığım iş yerinde  onu çalışıyor gördüm ve gayet sağlıklıydı. Ancak kaç defa ilik nakli olmasına rağmen bir türlü üretkenlik kazanmayınca bu naklin bir faydası olmuyordu Mücahit`e.

Babamın vefatı ağustos ayının başında olunca Ramazan sonrasına kadar memlekette kalmak zorunda olduk. Dönüşte ancak telefonla sorabildik. Said Hocamla ziyarete niyetlendiysek de üç saat kadar sonra vefat ettiği haberini aldık. Cenazenin yıkanışına ve namazına katıldık. İkamet yerleri olan Elazığ`a yakınlarıyla beraber uğurladığımız Mücahit`i bu kadar özleyeceğimi düşünmemiştim.

Toplanan ve hakkında konuşan herkesin ortak paydası sevecen ve güleçyüzlülüğüydü. Necip Fazıl`ın dediği gibi “iyi insanlar iyi atlara binip gitti”. Geriye bırakılan en büyük nasihat ve miras, galiba kişilik olsa gerek. O da bunu genç yaşında başarmış biriydi.

Üzücü olan babasının geçen yıl vefat etmesi, abisi Bilal`in Fetö mağduru olarak 17 yıldır içerde olmasıydı. Bilal kardeşimize buradan sabr-ı cemiller dilerken tahammülü zor bir sürecin karanlığın en koyu zamanı olabileceğini ve umudumuzu yitirmeyeceğimizi hatırlatıyorum. Düşünürken gelişmeleri, kendimizi suçlamanın bir anlamı olmadığını bilmeliyiz. Zira takdir-i Hüda kuvve-i bazu ile dönmez. Dostların olarak yanındayız. Acılarını acımız bilip paylaşarak azaltmaya dualarla destek olmaya çalıştığımızı bilmeni istiyorum. Sana ve yusufilere selam olsun.

Mücahit`in en büyük destekçileri ailesiydi. Fakat annesinin yeri daha farklıydı. Allah`ım, ne kadar içten ve sade biriydi. Konuşması ve doğallığıyla annem diyeceğim bir cefa kadınıydı. İmtihanları zordur annelerin. Onu iyi ve dirençli görmüştüm bu süreçte. Umarım Rabbim hayır kapıları aralayıp Bilal`e kavuşturur ve sevinçler ihsan eder.

Mücahit, gönlümde acılar ve izler bırakıp giden ender insanlardan oldun. Rabbim seni mağfiretine gark edip cennetine soksun. Allah`ım, bir evladı huzuruna aldın. Çektikleri hürmetine bu anayı diğer evladına kavuştur. Amin.