1-Kraliçeye Dokunmak!
Sizce yeryüzündeki tüm insanlar eşit mi? İnsan Hakları Beyannamesi 1. maddesi şöyle der: “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdan sahibidirler, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.”
Batı, bu anlayışa yeni yeni kavuşmuş olsa da henüz bunu içselleştirememiş anlaşılan. Bakınız İngiltere Kraliçesi 1. Elizabet(1533-1603) ne diyor: “Tanrı bana bir kadının zayıf vücudunu vermiş olsa da, bir kralın yüreğine ve midesine sahibim” Yaşantısı boyunca kimseyle evlenmeyerek tahtını kocasıyla dahi paylaşmayı gururuna yediremeyen bu kadın, kendini manevi olarak İngiltere`yle evli ilan etmiş. Artık bu nasıl oluyorsa… Sözü 1. Kraliçe Elizabet`ten açtık 2. Kraliçe Elizabet`i zikretmemek konuyu anlaşılmaz kılar.
Geçtiğimiz Çarşamba günü Kanada`nın bağımsızlığının 150. yılıydı. Yapılan kutlamalar çerçevesinde Kanada`nın Genel Valisi David Johnston, olmayacak bir hataya imza atmış. Çarşamba günü yapılan etkinlikte 91 yaşındaki Kraliçe 2. Eizabeth`e dokunmuş(!). Daha doğrusu yaşlı kadının yardım niyetiyle kolundan tutmuş ve İngiltere karışmış: Genel Vali nasıl Kraliçeye dokunurmuş, alelade bir insan Kraliçeye dokunamazmış, Genel Vali kimmiş ki Kraliçeye dokunabilirmiş vs. vs. vs. Gel de çık işin içinden.
Anlaşılan insanlar eşittir, fakat kraliçe herkesten daha eşittir. İngiliz centilmenliği(!) bu olsa gerek. Bakmayın siz benim centilmenlik dediğime. Aslında bu olay psikolojik olarak şu mesajı içeriyor: ‘Üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak biz İngiltere, sizin üstünüzde bir asalet sahibi olup sahibiniz bizleriz. Kölelerimiz olarak nasıl Kraliçemize dokunabilirsiniz ki?`
Sayın Genel Vali David Johnston da bir edepsizlik(!) yapmış. Vali, hele de Genel Vali olması Efendisine(!) dokunmasını gerektirmez(!). Zaten zavallı, yapılan spekülasyonlar üzerine "Herhangi bir takılma olmaması için protokolün ihlal edilmesinin uygun olabileceğini düşündüm" diyerek Kraliçenin yere kapaklanmasının daha mı iyi olacağını belirtmiş. Eh! İyilik başa bela. Bırakıverseydin de İngiltere yeni Kraliçesine kavuşmuş olsaydı.
2-Başka bir kadın?
Söz kadınlardan açılmışken devam edip başka bir kadından daha bahsedelim: “Çirkin kadın yoktur. Tembel kadın vardır” diyen Helena Rubinstein`den (1870-1965)
Aslen Polonyalı olan bu kadın Paris, Londra ve New York gibi dünya merkezlerinde hala etkin ve yetkin. Ölmüş olsa da Kozmetik sanayinde sektöre yön verenlerden biri. Marka olarak bu alanda akla gelen ilk marka.
Son zamanlarda başta İran olmak üzere Türkiye`ye gelen Arap turistlerin en çok dadandıkları yani döviz bıraktıkları alanlardan biri de kozmetik sanayisiymiş. Öyleki sadece Kozmetik almak için Türkiye`ye gelenler bile varmış. Hatta Taksim`deki meşhur İstiklal caddesinde diğer mağazalar kapanmaya yüz tutmuşken kozmetik satan işyerleri 2. bir iş yeri açabiliyormuş. Tek seferde on bin/yirmi bin liraya varan alış verişler dahi oluyormuş. Türkiye`deki şirket yöneticileri bu konuda ortaklığa varan teklifler dahi aldıklarını beyan ediyorlar.
Şuna da şahit olmuşluğumuz var. Acı ama gerçek: sürgün yaşayan bedel ödemiş islami camialara mensup insanlar da tanıdık aileleri makyajdan fazlasıyla nasibini(!)almış kimselerdi. Üzülerek belirteyim ki; onları o halde gören kadınlarımız, bu müslümanların sürdürdükleri davaları adına fazlasıyla üzüldüler. Belki bu halde görmek pek üzüntü verdi; ama sözleri daha yaralayıcıydı. Şöyle demişler kadınlarımızla muhaverelerinde: “Ay, siz makyajsız nasıl dışarı çıkıyorsunuz?”
Tüm bunları neden anlattım. Yukarıda adı geçti: Helena Rubinstein. Kozmetiğin annesi. Bir gazeteci onunla ropörtaj yapar. Fakat hiç makyaj yapmadığını fark eder. Sebebi ise kendi ifadesiyle kozmetiğin zararlı olmasıymış. Gazeteci ona öyleyse bu işi neden yaptığını sorar. Oda tarihe geçen meşhur cevabını herhalde sadece bize değil; İran, Arap, özellikle Filistin ve tüm Müslüman kadınlara ibret olması için söyler: “Her şey İsrail için!” Mesele anlaşıldı mı?