Hatırlarsanız geçenlerde ABD`nin BM Daimi Temsilcisi Haley`in bir açıklaması olmuştu. Esad`ın iktidardan ayrılmasının artık bu ülkedeki öncelikleri olmadığını belirtmiş ve "Esad'ı devirme amacı artık önceliğimiz değil. Önceliğimiz, Suriye halkının hayatını değiştirmek için ne yapmamız ve kiminle çalışmamız gerektiğini gerçekten anlamak." demişti. Aradan henüz bir hafta geçmemişti ki, yönetimi muhaliflerin elinde bulunan İdlib kentinde Şam yönetimi kimyasal gaz kullandı. Çocuklar başta olmak üzere birçok mazlum insan bu gazın etkileri üzerinde olarak ya öldü ya da tedaviye alındı. Bir kimyasal zulüm dünyanın gözü önünde Halepçe misali olup bitti.

Dünyanın bu zulme karşı ortak bir ses olduğu saldırıda nedense ABD`nin sesi daha çok çıktı. Öyleki füzeleriyle Suriye`nin bir havaalanını vurdu ve gerekçe olarak bu meşum olayı gösterdi. Hatta Trump, "Suriyeli diktatör Beşşar Esad, salı günü korkunç kimyasal saldırıyı gerçekleştirdi. Bu barbar saldırıyla birçok insan ve hatta güzel bebekler yavaş, vahşice ve insafsızca öldürüldü. Esad yardıma muhtaç erkek, kadın ve çocukların canını aldı. Suriye rejiminin kimyasal silah kullandığına hiç şüphe yok." dedi.

İnsan düşünemeden edemiyor: Acaba “Esad`ı devirmek önceliğimiz değil” diyerek buna yol açan ve Şam yönetimini cesaretlendiren kimdi? Adeta bu zulme davetiye yollayan herhalde uzaylılar değildi. Sonradan kalkıp önceki görüşünden vazgeçip birdenbire aslan kesilmek duygusal bir siyaset olmasa gerek. Yoksa ABD duygusal bir siyasetle mi yönetiliyor?

Bazı Müslümanlar haklı olarak ABD`nin bu politikasını Allah`ın zalimi zalime kırdırması şeklinde yorumlayabilirler. “Eğer Allah`ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu…”(Bakara/251) ayeti kerimesine elbette iman etmişiz. Fakat yine de bir Müslüman olarak bu zalimlerin cezasını Müslümanların veya İslami bir gücün vermesinden yana gönlümüz var. Yani Müslümanlar ABD`den veya Batı`dan yana bu şekilde etkilenip de tavır almamalı, kalpleri onlara meyl etmemeli, sevmemeliler. Çünkü zulmün ve zalimin hamisi olan yine onlardır. Adının ABD veya Batı olması şimdiki iyilik meleği pozlarıyla yaptıklarını örtemez. Kalplerimiz onlara kaymamalı. “Zulmedenlere meyl etmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah`tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.”(Hud/113) ayeti kerimesi şahsi değil uluslararası siyasette de yol gösterici değil mi?

Zalimler kendilerini sevdirmek için hak yolda veya doğru olanı yapma yolunda gösterebilirler. Yaptıkları insani olabilir.  Ama unutmayalım ki İslami değildir. Yani Allah adına veya İslam adına değil kendi politikaları adına yahut menfaatlerinin bekası adınadır.  Bu siyaset biz Müslümanların kalplerini ‘evet, Allah bir  zalimi bir zalimle terbiye ediyor. Fakat bu onun sünneti/kanunudur. Sünnetullah gereği olması onlar için artı menfaat yani sevgimizi çekmemelidir.` diye düşünmeye sevk etmeli, onlara kalplerimizi meyl ettirmemelidir.

Unutmayalım ki kimyasalın ve zulmün babası ABD`dir. Nagazaki ve Hiroşima`ya ilk Atom bombalarını atarak insanlığa Habil-Kabil`den sonra en büyük zulmü/fesadı hediye eden yine onlardır. Halepçe`ye de yapılan onların eseriydi. Evet, Saddam ön planda olsa da o gazı ve zulüm gazını kim verdi de zalimler yeryüzünde bu cesareti buldular?

ABD`nin şimdi insanlığa havari kesilmesi insaniliğinden değil, menfaatinin gereği olduğu içindir. Ne diyordu konuşmasının sonunda Trump: “Tanrı Amerika`yı korusun.”

Eğer ABD`nin bu girişimi siyasal ve uluslararası menfaatlere yönelik bir girişim olmasaydı “Tanrı mazlumları korusun” demesi gerekmez miydi?