Nisan ayı boyunca birçok yerde il, ilçe, kasaba, belde ve köylerde Hz. Peygamber(sav)`i anma ve anlamaya dair sadra şifa programlar yapıldı. Davetli olduğum birkaç yerde ve basından edindiğim izlenim, halkımız ve teveccühleri açısından son derece iyiydi. Olması gereken neyse fazlasıyla layık olmaya çalıştıklarına şahidiz.
Bir şahitliğimiz daha var ki bu da polise yani emniyete dairdir. Bu açıdan da kendimizi birçok karanlık noktalara şahit olmaktan alamıyoruz.
Doğrusu insan düşünemeden edemiyor: Acaba biz Danimarkada mı yaşıyoruz? Üç beş çocuk dahi bir araya geldiğinde robokopları ve tankları peşinden sürüklerken; halkın malına ve canına bilakaydu şart zarar verirken, on binler ve milyonlara kadar peygamber sevdalısı bir araya geldiğinde ise hiç kimse bir fiske bile yemiyor. Buna rağmen kutlu programları engellemek adına perde gerisinde ne dümenlerin döndüğüne okuyucumuz elbette şahittir. Misal mi istiyorsunuz?
Bursaya gitmiştik. Meydanı vermeye yanaşmayınca emniyet, öne sürülecek her türlü şart inadına kabul edilmişti. Geniş bir alan tel örgüyle çevrilecekti. Dernek yetkililerine bu doğrultuda garip şartlar ileri sürülmüştü:
“ Alanı telle baştanbaşa çevireceksiniz?”
“ Tamam.”
“Tek giriş vereceksiniz”
“ Tamam.”
“Girişteki üst baş arama kontrolü siz yapacaksınız”
“Tamam. Yalnız bize iki adet dedektör lazım.”
“ Onu da siz alacaksınız.”
“Tamam.”
“Alanın güvenliği de size ait olacak.”
“Desene devlet olduk.”
Aynen böyle. Elbette bunlar vaki olmuş bir durum olduğundan aktarıyoruz. Yani kutlu bir programın olmaması için polis elinden geleni yapmıştır. Sonuç ise program bunlara rağmen gerçekleşti ve Allah`ın izniyle de hiçbir şey -yani birilerinin beklediği gibi- de olmadı.
Bir de Adıyaman`ı ele alalım. Meydanda açık bir program yapmak için eğer bir şarkıcı başvursaydı, emin olun katkıda bile bulunurlardı. Ne de olsa bu ülkede halkın değerlerini ifsat etmek adına sistem canhıraşane yıllardır ihlasla çalışıyor. Fakat mevzubahis olan ifsat etmek değil ihya etmek olunca valilik, emniyet ve belediye birçok yerde bahanelerden oluşan bir şeytan üçgeni kuruyorlar. İzin verilinceye kadar –ki verilirse şayet- öne çıkarmadıkları engel, sürmedikleri bahane ve kanun ya da yönetmeliklerdeki boşluklardan faydalanmaya çalışma kalmıyor. Tüm bunlar kutlu programlar söz konusu olunca oluyor. Her nedense başkalarını değil de karşılarında bu camianın etkinliklerini görünce akıllarına polis oldukları geliyor ya da cin çarpmışa dönüyorlar.
Elbette ki bu engellerin şekli, ortaya çıkışı, zamanı ve oluşu farklı farklıdır. Sıralarsak:
• Antepte seçim bahane edilerek izin alınmış olunmasına rağmen programa birkaç gün kala YSK`nın belirli meydanlarda etkinlik yapılamayacağı şeklindeki bir maddesi gerekçe gösterilerek engel çıkartıldı. Yine kapalı spor alanını polisin kendisi başta vermemesine rağmen her nasıl olduysa yine kendileri aracı olup büyük bir yardımda(!) bulundular.
• Valilik belediye ve emniyet tarafından onay verildiktan sonra afiş, ilan ve davetiyeler de kimi yerde yapılmış ve dağıtılmış olmasına rağmen oyun bozan çocuklar misali birçok kutlu programları iptal ettiler. Neymiş, güvenliği sağlayamıyorlarmış. Kargalar bile güler. 3 gün kala resmi izne rağmen katılımın çokluğu olmasın diye bunların yapıldığını herkes biliyor.
• Bir de salon veya meydan sahipleri perde arkasındn tehdit edilerek vazgeçirildiler. Yer ve isim vermeyi gerkli görmüyorum. Katılımcıları kışkırtmak, adeta ufak bir olayın çıkışını dört gözle beklemek, yahut provake etmek doğrusu polise yakışan bir tavır değil.
Bir de farklı camialar ve müftülükler tarafından özellikle bölgede yapılan kutlu doğum programları vardı ki katılımcıların çoğu yine peygamber sevdalıları platformu mensupllarıydı.
Bu doğrultuda eğer bu topraklarda tüm dolaylı/dolaysız engeller rağmen bu halk bu kutlu sevgiyi gönüllerden maydanlar akıtabiliyorsa, çatlasın birileri.
Şahit olun ve üzülmeyin ki her yıl bu sevgi daha canlı, daha aktif ve daha üretken bir şekilde reva görülen tüm zulümlere şahitlik etmekte, zalimlerin aleyhinde Allah katında peygamber sevdalılarına hüccet olmaktadır. Hücceti kavi olanlara ne mutlu.