Zaman zaman insan olmanın gereği canımız sıkılabilir; lakin çözümsüz sıkıntılar, kalbe ve ruha yük olur da farkına varamayabiliriz.
Bu sıkıntıyı feraha çevirmenin farklı anahtarları olabilir: Tıpkı son yıllarda “Kişisel Gelişim” adı altındaki edinimler veya “Psikolojik Danışmanlık” gibi girişimler…
Bu gibi dayanaklar, ruhu bedenden ayrı yaratan ve aslında “Ey insan!” dediğinde ruhu muhatap alan Yüce Allah’ın bize sunduğu çözümlerden değildir.
Sıkıntının yeri kalptir ve kalp, Allah’ın mekânıdır Kur’anî ifadeyle.
Dergâhın asıl sahibinin dergâha mürit olan kullar için çözümü, öncelikli çözümdür: “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.”(Rad, 28)
Demek ki sıkıntıyı giderecek şey Allah’ı hatırlamak, zikretmek ve Kitabını okumaktır; ne diyor Teğabün süresi 11. ayette Yüce Rabbimiz: “Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir.”
Kalbin sahibi, kalbimizi doğruya iletecekse bizi, onu zikirden alıkoyacak her engel sıkıntıdır; her olgu veya her şey…
Bu açıdan olaylara bakıldığında sıkıntıların rahmet olan yönüne belki de Rabbimiz dikkatimizi çekmek istiyor.
Onu hatırlamamızı, Kitabını okumamızı istiyor; bizi huzuruna huzur bulmuş olarak alma şerefine kavuşmamızı istiyor layık olmasak da.
Kulunu hatırlayan ve kuluna fırsatlar veren Rabbimizin lütfuna mazhar olma gerçeğini, sıkıntılarımızla fırsata çeviren merhamet sahibidir Yüce Allah.
Kalp, bu yönüyle sıkıntının huzura çevrilen mekânı olduğundan zikir, duvarlarında yankılanan hoş bir sedadır.
Okunan her ayet Allah’ı hatırlatan ve sıkıntıyı buharlaştıran bir müjdedir.
İhtiyacım varmış dedirten bir sevinç ve huzur kaynağıdır.
Hatta sanki ilk defa okuyormuşçasına bazı ayetlere denk gelen gözlerimiz, fal taşı gibi büyüyor ve hayretten hayrete koşuyor ‘ben bunu yeni anladım’ dercesine.
Ruha şifa, sadra şifa ve bedene de şifa olan vahyin sözleri insana şifa olmaz mı?
Mana âleminin kapılarını açan bu şifa değil mi, ruhu ve bedeni nurlandıran?
Galiba Rabbimize ve zikrine, sözlerine, kitabını okumaya ihtiyacımız var dünyanın dağdağasından, işlerin yoğunluğu ve gafletinden, aileden kısaca masivadan vazgeçerek.
Neden mi yazdım bu yazıyı diye sorarsanız, tramvayda Kur’an okuyan ve tespih çeken gençler görüyorum bu aralar.
Telefonla uğraşmaktan, oyun oynamaktan ve film izlemekten öte “çok güzel hareketler” bunlar, değil mi?