Yeryüzünü gezmek ve bizden öncekilerin kalıntılarına bakıp ibret nazarına sığınmak, içinde olduğumuz yaz mevsiminin beraberinde getirdiği bir olgu oldu.
Yüce Allah, bizden önce birçok medeniyetler inşa etti ve birçok uyarıcılar gönderdi.
Bu, sadece kötüye gidişlerini engellemek için değildi elbet, iyiliği yayma adına da gönderildiler.
Kimi Ad ve Semud gibi medeniyette zirveyi azgınlıkla sonlandırdı kimi de Eyüp peygamber kavmi misali uyanıverdi gaflet uykusundan.
Yüzyıllar sonrasına uzanan bir mirasla tarihe iz bırakıp giden bu medeniyetlerin izleri veya harabeleri, üzerine baykuşlar tünemiş gibi duruyor.
Gezen ve görenler bu harabelerin altında nice nasihat dolu bir hazinenin olduğunu bilmeden, salt kuru bir bakışla baktıklarında, geçmişin ruhundan haberdar olmayan gafillerden olduklarını dahi bilmiyorlar.
Geçmiş, geleceğin aynasıdır; gerçek hep göz önünde tutulduğunda geçmişin tecrübesinin, geleceği inşa ettiği sonucu çıkar.
Bu sonuca evrilmeyen her yaklaşım, hayatı sıfırdan tecrübe etmenin çaresizliğini yaşar; çaba üstüne çaba, zaman kaybı olur.
Dünya medeniyeti, her unsuruyla beraber bu gidişatın en güzel örnekliğini sergiliyor.
İnka ve Aztek medeniyetinden Moğol medeniyetine; Yemen’in Daru’l Hacer’inden Lut gölüne kadar yeryüzünün birçok coğrafyası bakış açımızı zorlayan tablolardır.
Allah’ı yalanlayanların sonunun ne olduğunu görmek düşündürüyor.
Daha öncekilerin akıbetlerinin ne olduğu meraklandırıyor.
Yeryüzünde şöylece gezip dolaşmalarda peygamberlerini/uyarıcılarını yalanlayanların sonunun nasıl olduğu görülüyor.
Bizden önce nice nesillerin helak olduğuna şahit olmanın acziyeti, karşımızda duruyor.
Helak olanların bizler gibi erkekler ve kadınlar olduklarını, fark ediyoruz.
Onca harabenin bir medeniyet sonucu olduğu gerçeğini, kör olan başlardaki gözler değil, gerçekte sinelerdeki gönüller olduğunu hatırlayalım.
Öyleyse bu vurguların nasıl özetlendiğini ilahi kelamdan aktaralım mı?
“Yeryüzünde dolaşın da böyle diyerek günaha gömülmüş inkarcı suçluların sonlarının nasıl olduğuna ibretle bakın.”(Neml/69)
Demek ki gezmekten murad, tarihte iz bırakan medeniyetlerin Allah’tan ne kadar uzak kaldığının ve ne tür isyanlarda/günahlarda oyalandıkları aşikar oluyor.
Aynı günah ve oyalanmalarla önceki medeniyetlere şahit olmak ve bu tefekkürden kaçınmak kadar, körlük olmaz.
Ne göklerde ne de yerde Allah’ın kudretinden kaçabilecek bir varlık mı vardı da haberimiz olmadı?
Allah onları yerle bir etmişken günümüz inkârcı ve ibretsizleri, aynı sonu kendilerinden uzak mı sanıyorlar?
Harabeler zengin ibret yerleridir.
Başkasına ibret olmamak için öncekileri ibret almak gerek.