Gerçek, üzeri örtülmeyen hakikattir. Bu elbiseye bürünen, dürüsttür. Etrafına güzel kokular yayan bir çiçek misali pozitif enerji dağıtır.

Buna karşın yalan, üzeri en süslü ve en afili bir şekilde örtülebilen bir yapıdadır. Öyle ki albenili olan yalanın giydiği bu göz kamaştırıcı elbiseye kanmayan kimse çok nadirdir.

Bakış açısı/basiret ise Allah’ın kendisine inanan kimselere nasip ettiği yegâne nimettir. Gerçeği yalandan ayırt etme kabiliyeti, mümine Allah’a olan yakınlığına göre verilmiş bir irfandır, hikmettir.

Bu yaklaşımla olayları, toplumu ve bununla ilintili olan tüm gelişmeleri analiz ve değerlendirmede mümin insan, kendinden çok Rabbine güvenir. Doğruya ve doğru yola eriştirmede ve yönlendirmede egosunu öne sürmez. Eşyanın tabiatında olan olgular karşısında sükûnetini ve ağırbaşlılığını korur. Erdem ve irfan çerçevesinde gerçekten yana tavrını takınır. Hedefe, gerçekle ulaşılacağını bilir ve gerçeği kılavuz edinir.

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” emr-i ilahisini doğru olmanın reçetesi olarak kabul eder. Hayatını ve mefkûresini “Emrolunduğun gibi...” sırrına mazhar eder.

Yalanı kıble edinenin yüreği, şeytanın cirit alanıdır. Kendine karşı dürüst olmayanın topluma karşı da bir sorumluluğu yoktur.

Tek gerçek, tevhid’dir. Rabbimize boyun eğmektir. Huzurunda O’na itaatte bulunmaktır. Hayaller hep önde yürüse de yahut daldan dala uçan bir kuş olsa da kazanan hep gerçek olmuştur. Halbuki yalanın faydası bir kereliğinedir. Gerçeğe inanan ise sabreder, affeder; hedefe mutlulukla kavuşur. Gerçek, gayeye varmanın biricik yoludur, diğer yollar ise yalana gider.

Madem gerçek ve yalan üzerine söz söyledik. Bir hikayeyle devam edelim: Anlatıldığına göre gerçek ile yalan, bir gün buluşmuşlar. Nasıl olmuşsa yalan, o gün doğru konuşmuş. “Hava bugün çok güzel” demiş.

Gerçek ona bakmış, gözlerini gökyüzüne kaldırmış. Gün, gerçekten çok güzelmiş.  Yalanın doğru söylemesine şaşırmış gerçek. Yine de birlikte zaman geçirmişler. Gezerken bir kuyunun önüne gelmişler. Yalan, gün boyu hep doğru söylemeye devam etmiş: “Su çok güzel! Birlikte girelim!” demiş.

Gerçek, yine de şüpheci bir şekilde suya dokunmuş. Su gerçekten de çok güzelmiş. Ona inanıp soyunmuş ve suya girmiş. Keyifle yüzmeye başlamışlar.

Yalan, aniden sudan çıkmış. Gerçeğin elbiselerini giyerek kaçmış, kayıplara karışmış. Gerçek kızgın bir halde kuyudan çıkmış. Yalanı bulup elbiselerini geri almak için her yere gitmiş.

Dünyada çıplak gerçeği görenler, onu hor görmüş ve öfkeyle bakmışlar. Zavallı gerçek, kuyuya geri dönmüş ve bir daha ortada görünmemiş.

İşte o zamandan beri yalan, dünyanın her yerinde gerçek gibi giyinmiş, içimizde yaşamaktadır. İnsanlar ise hiçbir şekilde çıplak gerçeği görmek istememektedirler.