Çocuk yetiştirmek; ebeveynler hele de anneler için “işi” kadar önemli değil mi?
Bazı meslek grupları, çalışan kadın gerektirse de ihtiyaç mıdır tamahkarlık mıdır tartışılır.
Geleceğinde oturaklı ve öz güvenli biri, çocukluğunu doyasıya yaşamış olmalıdır.
İş yerlerinde veya ebeveynden uzak, belki de tehlikelerle büyümüş bir çocuk, sağlıklı bir hayat süremez.
Sosyal medyadan isim vermeden bazı alıntıları aşağıya aldım.
Konumuza ışık tutarlar diye…
Kimi hastane görevlileri kimi öğretmen kimi bankacı kimi de farklı meslek dallarında…
Geneli bayan olan bu yorum sahiplerinin yorumlarında, altını çizdiğim yerlere lütfen dikkat edin.
Fark ettiğim detay ise bu annelerin yaşadıkları sorun için hala çözümün kendileri olduğu bilincinde olmamalarıdır.
İşleri ve çocukları arasında git-gel yaşayan bir halet-i ruhiyeyi ömür boyu vicdan azabıyla beraber çekmek, kolay olmasa gerek.
Çalışmaları mı gerekiyor, yoksa çocuklarını, ihtiyaçları olmadığı halde işlerine kurban etmeleri mi?
Buyrun yorumlara:
“Ben de kızımı hastaneye her çağırıldığımda battaniye ile arabaya atar götürürdüm. Hemşire odalarında büyüdü resmen… Yazık çocuklarımıza gerçekten.”
“Ben öğretmenim. Oğlumu hasta olunca okulundan alır, kendi okuluma getirirdim. Kâh öğretmen odasında kâh sınıfın arka sırasında yatar, beni beklerdi.”
“… Bir hafta radyasyonla çalışan birime bebeğimle gittim…”
“Hemşire odalarında ve hastane koridorlarında büyümüş bir sağlıkçı çocuğu olarak…”
“…Benim için sonunda hastane yuvam gibi oldu…”
“Ben çocuk cerrahıyım, eşim kalp damar cerrahı. Bir cumartesi çarşıda gezerken eşim aradı, "Kalbe nafiz bıçaklanma gelmiş, oğlanla parktayız. Ben, buradakilere çocuğu emanet edip hastaneye koşuyorum." dedi. Hemen gidip iki yaşındaki oğlumu tanımadığım insanlardan teslim aldım.”
“Bizim komşumuz da öyle. Kaç kere hastaneye götürdü. Eşi asker. O da Ankara dışında. Sonrasında dedim “Doktor hanım bize bırakabilirsiniz. Her daim evde birimiz var. Biz bakarız.” Yardımlaşmak önemli.”
“Benim kızım da poliklinik, hastane, nöbet arası komşuda veya hemşire teyzelerinin yanında büyüdü. Çeşitli yerlere sürüklenmekten öylesine bıkmıştı ki, 12 yaşından itibaren ben nöbetçiyken gece evde yalnız kalmaya başladı.”
“Biz de 2-3 yaşında gece oğlumuz uyurken çok ameliyata ve icada gittik. Zavallı yavrum.”
“Ben de bankacıyım. Kızım babasına anne derdi. Hiç görmediğim günler olurdu. Sabah 7 gece 11.”
“Ben de ofislerde yatıp kalkıyordum mesai saatleri içerisinde. Ortada ağaçlı bir oturma yeri vardı. Oradaki minderleri çalıp yatak yapıyorlardı bana. Annemin iş çıkışını beklerdim, uyuyarak bazen de kâğıttan uçak uçurarak…”
Her biri bir travma yaşayan bu annelerin çocukları, ne kadar sağlıklı bir gelecek yaşayacaklar?
Bu tespite de bir yorumla cevap verelim:
“Ben de o büyüyen çocuklardan biriyim. Şimdi 25 yıllık Dr. oldum. 10 yıl önce istifa ettim. Dünden öncesini, dünü, bugünü yaşayan, izleyen hekimlerden biriyim. Ne kimseye kal denebilir ne de sabır dilenebilinir. Yok öyle bir şey.”