Matbuatımızdan takip eden okuyucularımız, takriben iki hafta kadar Avrupa`da iki kitap fuarına katıldıklarımızı bilirler. Haliyle bu meyanda gördüklerimizi ve yaşadıklarımızı kendileriyle paylaşmak adına bir kaç kelam yazmak gerekir diye düşünüyorum.

Değerli Mehmet Göktaş, Mehmet Şenlik ve Hasan Sabaz hocalarımızla beraber katıldığımız bu imza ve konferans günlerine geçen yıl Dua Yayıncılık adına tek başımıza katılmıştık. Bu yıl dört yazar olarak katılmamız bir farklılık oldu. Hem fuara gelen okuyucularla buluşmak hem de davet edilen yerlerde okuyucularla hasret gidermek matbuatımızda da ele alınan farklı bir yaklaşım oldu. Farklı diyorum çünkü fazla bir reklam yapma imkanımız olmamasına rağmen verimli ve olumlu geçti. Hala Avrupa`daki davetlerine devam eden Mehmet Şenlik Hocamız, hasta ve rahatsız olmasına rağmen en dirençli ve gayretli olanımız olarak seminerlerine devam ediyor.

Fuarlarımız Almanya`nın Manhaim ve Duisburg`un Reinberg yerleşkelerinde olmak üzere iki yerde yapıldı. Aynı şirketin Manhaim`deki fuarı bu yıl ilk defa olmasına karşın diğer yerdeki fuarı on ikinci kezdir oluyordu.

Manhaim`e gittiğimizin ilk günü fazla hareketli olmasa da farklı bir heyecanı yaşattı. Fuara katılmamızı maddi bir gelir adına yapmadığımızı anlamış olduk. Şöyle ki gelen okuyucularla birebir veya toplu konuşmalarımız, ne kadar etkin bir rol yüklendiğimizin bir göstergesi oldu. İnsanlar gurbetten memlekete bakınca farklı bir hissiyata bürünüyorlar. Kimi sürekli konuşmak kimi dinlemek kimi bulduğu sıcaklığı vesile ederek yakınlık kurmak istiyordu. Hepsi de haklıydı.

Dikkatimi çeken noktalardan biri de bu yakınlığı buldukları yerden ekseriyetle ayrılmamalarıydı. Okuyucu salt bir ticaret, yani ruhsuz bir yaklaşım istemiyor. Yakınlık ve ülfet istiyor. Bunu gördüğü noktada hemen yanınıza sokuluyor veya bir tur attıktan sonra tekrar “Yine ben geldim hocam!” deyip gülümsüyor.

Hani daha önce tanıdığım veya kendisiyle tanıştığım değillerdi. Hatta gıyaben de olsa tanışıklığımızın olmadığı kimselerdi bu okuyucular. İşin bu yönü manevi bir kazanç olarak temsil ettiğimiz şahs-ı maneviyeye kazandırılan bir güzellikti. Sadece bir yerde değil fuarın her iki bölgesinde ve davet edildiğimiz yerlerde bu güzellikler yaşandı.

Bir okuyucumuz beni çok etkiledi. Açık bir bayandı ve dua kitabı istiyordu. Latife olsun diye “Nasıl bir dua kitabı istiyorsunuz, garantili mi yaksa taze okunmuşundan mı olsun?” deyip gülümsedim. Önce afalladı sonra “Nasıl yani?” dedi . Latife ettiğimi belirtip durumu açıkladım. Nasihat ederken birden hüngür hüngür ağladı. Hepimiz şaşırtmıştık. Mendiliyle yüzünü gözün silerken bir yandan da konuşuyordu: “Ne namaz biliyorum ne niyaz. Dua etmeyi bile bilmiyorum. Bu fuarın açıldığını duyunca belki bir faydası olur ümidiyle uğrayayım dedim.”

Doğrusu ben de üzüldüm ve ona nasihatle karışık “cevşen” tavsiye ettim. En güzel dua kitabı olduğunu ayrıca gönlünden Allah`a nasıl istiyorsa öyle yalvarmasının daha iyi olacağını nasihat ettim. Bu gibi tablolar karşısında Avrupa`da böylesi kaç insanın bulunabileceğini varın siz hesaplayın.18 yıldır Avrupa`da ömrünü geçiren birine de hediye edebileceğimiz kitaplarımız elbette olmalıydı. Nitekim oldu da.

Çocukları ana dillerinden uzak, Almanca`ya yakın bir anlama ve kavrama kapasiteli olan Avrupalı Müslümanların hal-i pürmelaline üzülüyor insan.

Bu soruna vakıf olduğumuz için Dua Yayıncılık olarak “İslami Adaplar, Hz. İsa ve sade Kur`an meali gibi 3 eseri Almanca‘ya çevirerek faydalarına sunmak için geçen yıl içinde ancak yetiştirebildik. Bu yıl da Arapçalı bir Almanca meal ile “En güzel örnek Hz. Peygamber” kitaplarını Allah nasip ederse bir kaç ay içinde Avrupalı okuyucularımızın faydasına sunacağız. Ardından “İman ve İslam`ın esasları hayata etkileri” kitaplarımız inşallah Almanca`ya çevrilecek.

Seneye daha donanımlı ve faydalı bir şekilde bu fuarlara katılmak istiyoruz. Fuarlara gelen veya gelemeyen, davet eden veya edemeyen yahut bizden cefa gören herkese yani Avrupalı okuyucularımıza yürek dolusu selamlar.