Yıl boyu yaşanılan meşguliyetler, kalplerimizi adeta katılaştırdı.
Belki de ruhsuz ve duygusuz kıldı.
Önümüze sunulan fırsatlar dünyası(!), “Gerçek Fırsat”a izin vermedi.
Birçok uğraş ve birçok girişim, bize ahiret kapısının anahtarını vermekten çok, kulağımıza fısıldanan maddi fırsatları haber verdi.
Öyle ki “Gerçek Fırsat” günü, kuru kalabalıkları arasında kaybolup gitti.
Birden Ramazan’ı fark ettik tüm ihtişamıyla karşımızda.
Birden eksikliklerimizi, katı kalpliliğimizi ve kaçırdığımız fırsatları fark ediverdik olanca acziyetimizle.
Gün boyu aç kalmak, susuz olmak uyandırdı dünya meşgalesinden.
Yiyorduk, içiyorduk; gülüyor, eğleniyorduk ki kesiliverdi her şey ansızın.
Sokakta sigara içenler yok oluvermiş, suyu boğazına dikenler görünmez olmuş, adeta dünya arınmış, melekutî bir vasfa bürünmüş oldu.
Oruç sadece bizi değil, sokağı da temizlemişti.
Sonra fark ettik ki, ihtiyacımız varmış biraz dizginlenmeye, oturmaya, hayatı yavaş sürdürmeye; çevremize bakmaya ve içinde bulunduğumuz toplumu çözmeye…
Hızlı yaşa, genç öl; değildi hayata bakışımız.
Hayatı Allah ile doya doya yaşa olmalıydı.
Her anının Allah için olduğunu bilerek, hissederek ve yaşayarak…
Zira fark ettik ki, bu ayda yitiklerimiz varmış; bu ayda özlediklerimiz varmış, bu ayda ruhumuzun kaybettiği değerler varmış, bu aya ihtiyacımız varmış.
Kur’an’la konuşmaya, teravihle buluşmaya, oruçla yüzleşmeye ne kadar çok muhtaçmışız da haberimiz yokmuş.
Şükürler olsun gafletten ve zamanın meşguliyetinden uyandıran Rabbimize, şükürler olsun özümüze ve bozulan ayarlarımıza döndürene.
Önümüzde bir sofra gibi dizili hakikat bahçesine giren ruhumuzun mana ile buluşması gibi buluşuverince Ramazan’la, kalp gözümüz açılıverdi sanki ansızın.
Tokat yemiş de şoktan kurtulmuş birinin etrafını algılaması gibi gözlerimiz, çevremizi yeni yeni algıladı.
Güzelliğini ve bu mührün sahibini…
Ağızları kilitleyen, gözleri günaha kör eden, elleri kötülükten men eden, kulakları sağırlaştıran alıkoyucu duyguların sahibini…
İsteyerek ve severek itaat ettiren yüce Rabbimizi…
Sadece mideleri değil, tüm hücreleri bir disiplin ve nizamla otokontrole sevk eden bu ayın bereketini…
Tüm arzulara ve isteklere gem vurmayı “yapabilirsin, becerebilirsin” motivasyonu aşılayan orucu…
Seni sen olmaya ve içindeki cevheri tanımaya yönlendiren duyguyu…
Küllenmiş özünü gerçek benliğine kavuşturan ve üzerini örten her ağırlıktan kurtulmayı…
Oruç tanıttı, oruç gözlerimizi açtı, oruç benliğe kavuşturdu, oruç kendimizle beraber Rabbimizi tanıttı.
Mesajını da alnımıza ve yüreğimize kazıyarak gidecek gibi galiba:
‘Bu ayda benimle kazandığın aydınlanmayı bir daha ki buluşmaya kadar enerji deposu olarak itidalle koru.
Ayarlarını bozma ve aynı çizgide olmasa da hatırlatıcı bir yaşantıyla yaşadığın süreci “GERÇEK FIRSAT”a çevir ki, Rabbini unutmayasın!’