Bu memlekette yapılan darbelerin ortak bir paydası olsa da 28 Şubat, tamamen farklı bir hüviyete sahipti. İçinde yaşadığımız çağa yönelen ve modernizm yolunda ilerleyen zamana nispetle Post Modern bir darbe diye nitelendirildi 28 Şubat darbesi. Yaşlı bir kadına gelinlik giydirmeye mi çalışılıyordu bilemiyorum, netice itibarıyla yaşanılan olgunun adı açıkça “DARBE” idi. Şirin göstermenin ve yönetime askeri elbise giydirip kamufle etmenin halkta bir karşılığı yoktu. Darbe, darbedir. İster postu olsun ister modern olsun…

O zamanları yaşayanlar şimdiki genç neslin anneleri ve babalarıdır. Evlatları o gün doğsa, yirmi beş yaşlarındadırlar. Yani anne babalarının darbeyi yaşadıkları gençlik yaşlarında. Dolayısıyla 28 Şubat yeni nesil için masal veya tarihte yerini almış bir olgu olarak tınlıyor kulaklarında.

Eskiyi yaşamayan, okumayan, dinlemeyen ve çocuklarına anlatmayan ebeveynler olarak pek bir şey beklememekle beraber, tarihe not düşmek adına yazıldı, çizildi ve yerini aldı birçok tespit ve tahliller.

Okullardaki baskı o derece artmıştı ki tüm sorun “başörtüsü”ne takılıp kalmıştı. Bu sebeple o süreci anlatan ve dile getiren herkes, “28 Şubat=Başörtüsü” diye rahatlıkla konuşuyor. Nitekim öyleydi. Üniversitelerde istikbaliyle oynanan nice kız öğrenci okulu bırakmak, niceleri yurt dışında okumak, niceleri de başını açmak zorunda kaldı. Nur Serter gibileri “ikna odaları” adı altında nice kızımızın başını açtırıp sözde “özgürleştirdiler(!).” Yine sözde tatlı dille aydınlattılar(!), fakat mezun etmeme ve okuldan atma gibi tehditlerin adı tatlı dil olmuştu.

Toplumsal hayat, bu darbeden payını elbette aldı. Aileler bölündü, darbeciler ahlar, beddualar aldı; ekonomik çöküş hızlandı. Buna mukabil darbecilerin hayat standardı hiç düşmedi. İç edilen bankaların çöküşü millete yüklenince darbecilerin ve ortakları olan medya ve holdinglerin hatta zamanın sendikalarının hesapları kabardıkça kabardı. Olan mazlumlara ve Müslüman halka oldu.

Namazından alıkonulan fabrika işçisi, başörtüsünden koparılan memur, öğretmen ve özel sektör çalışanları; asker postlu modern bir darbe yediler. Müslüman halk, dinini yaşayamadığı gibi askeri fetvalarla idare edildi. Diyanette, bankalarda, holdinglerde, Milli Eğitim Bakanlığı ve okullarda ya da üniversitelerde, birçok kurumda asıl yöneticinin bir de gerisinde olan Batı Çalışma Grubu(BÇG) asker kökenli görevlisi olan yöneticiler vardı. Şimdiki nesil, bu gerçeği bilmez. Masal dinler gibi inanmayan/abartıldığını düşünen bir nazarla bakar. Abartıyorsunuz, olur mu öyle şey dercesine… Hele fişlemeler ve buna bağlı ihbarlar… Muhbirliğin revaçta olduğu zamanlar…

28 Şubat bin yıl devam edecek diyen darbecilere de dünya kalmadı ve bu halkın gözünde rezil bir halde yaşıyorlar/öldüler. Halka, zehiri bal içinde sunan ve darbeye, Post Modern diyen anlayışın halka ve inancımıza düşman olmaları dışında bir gerçeği yoktur.

Ne oldu peki? Başörtüsü takanlar bitti mi? Namaz kılanlar yok mu oldu? Bilakis başörtüsünü takanlar, tüm kamu, kurum ve sektörde çoğaldı. Hatta pilot olandan tutun da kaymakam, vekil, bakan, asker, polis ve yargı mensupları gittikçe arttı/artıyor.

İktidar ise başörtüsünü hala yasal dayanakla güvence altına almamakta direniyor. Yarın aynı zihniyetin fırsat bulursa aynı zulmü yapmayacağı garantisini geriye dönüp baktığımızda göremiyoruz. Böylesi bir 28 Şubat pazarı bunları düşünemeden olmuyordu. Darbesiz, hele de Post Modern darbesiz bir hayat diliyorum.