“Çince'de kriz kelimesi iki karakter ihtiva eder:

Biri tehlikeyi, diğeri de fırsatı simgeler.”(J.F.Kennedy)

 

Geçen Ramazan’dan bu yana maneviyatımızı şöyle bir gözden geçirmek gerekirse, kendimize karşı insaflı olmanın bir anlamı yok.

Namazımızda hızlı, abdestimizde yavaş olan anlayış; ortamın etkisiyle anlamını kaybetmeye başladı.

Sünnetlerle süslenen farzımız yalnız kaldı. Tesbihatın en iyisi yürürken yapılan oldu.

Evradü ezkar yerine dilimize başka şeyler dolandı.

Kur’an’ı tozlanan rafında veya en yüksek yerinde açmadan bırakmıştık.

Zamanı geldi/gelmek üzere…

Üç ayların ikinci günü olan bugün bizi artık eski moduna sokacaksa yavaş yavaş sarılacağız galiba.

Cuma’dan cumaya olan namazımızı şöyle beş vakte dönüştürmek nefse zor gelecek, ama olsun; hallederiz.

Kur’an okuma işi zaten Ramazan’da daha aktif olacak.

Daha iki ay var. Aceleye gerek yok.

Hele oruç, şimdiden atıştırmalık olsa iyi olur belki, ama şimdi düşünecek durumda değiliz.

Belki son birkaç defa daha nefsimizi terbiye adına şöyle bir karışık yemek iyi gider.

Yapmıyorsak da Pazartesi-Perşembe olsaydı iyiydi, ama neylersin ülserim var.

İyileşince inşallah.

Üç aylar geldi de bir esnaf olarak terazide, fiyatta ve gramajda daha dikkatli olmak gerek diyorlar ya!

Bilmiyorlar ki esnaf adam şartları fırsata çevirendir.

Böyle olmazsa esnaf mı olur?

Ha! Halk mı?

Canım biz mi suçluyuz?

Zaten bu halk alışkın. Bir şekilde idare eder.

Komşumuza, eş-dost ve akrabamıza her zamankinden daha fazla merhamet, şefkat göstermek, insanlara gülümsemek ve yardımda bulunmak iyi güzel de ben zaten bunları yapıyorum bahanesine sığınıp hiç yapmamak… 

Üç ayların bu gibi hayırda yarışacak işler için bir manevi fırsat olduğunu anlamayanlar, salgını fırsata çevirmede ne mahirler!

Mahir olmanın bile anlamını çalanlar, insanlara yardımda ve dürüstlükte geri kaldılar.

Halbuki üç aylar ne güzel bir zaman dilimi ne güzel süreç ne güzel bir yol ki sahibini zorla cennete aday kılıyor.

Geçen Ramazan’dan bu yana bozulan düzenimiz, işimiz, aşımız, eşimiz; sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik ve sanatsal tüm ilgilerimiz bir tamire ihtiyaç duyuyor.

Adeta surda açılan gedikler misali onarılmayı bekleyen bir maneviyat sahibiyiz.

Kevgir ile su taşınmayacağını bile bile su taşımak ne ile izah edilebilir ki?

Halbuki bize sağlam kovalar lazım. Sağlam ve güçlü bedenler, imanlar lazım.

Allah’a hamd edecek şuur ve bilinç lazım.

Sosyal sorumluluklarımız, Allah’a ve insana karşı görevlerimiz lazım.

İşte fırsat, işte tamir zamanı, işte onarılmanın ilacı…

Rabbini bilen, aczinin ve fakrının şuuruna varanlar için bir fırsat süreci…

Üç aylar bozulan telefonlar misali fabrika ayarlarına dönüş zamanı…

Namaz, oruç, Kur’an ve ibadette düzelmek; yardım ve sosyal sorumluluk konusunda şevklenmek zamanı…

Kısaca kendimize, özümüze, fıtratımıza, ayarlarımıza dönme zamanı…

Unutmayalım ki, hayat kısa, vazife ağır, fırsatlar geçicidir.