Böyle demişti enkaz altındaki kız. Anladım ki duyguların yoğunluklu olduğu yer “gönül”müş.

Sevgi, kin, istek gibi niteliklerin olduğu var sayılan gönül, bir dünyadır.

Kalple beraber anılması değişken olmasından dolayıdır.

“İç dünyası” olarak adlandırılsa da zamana, şartlara ve duygulara göre farklılık gösterir.

Onu yönlendiren temel etmenler çerçevesinde hareket alanı ya genişler ya da daralır.

Üzüntü göğsümüzü daraltır, sevinç ise genişletir.

Her ne kadar dış etmenlerden etkilense de birazda kendi elimizde olan iç etmenler, bu konuda rol sahibidirler.

İzmir’de yaşanan deprem acısı ve vefat eden insanlarımıza karşın sosyal medyanın kin, ırkçılık ve cehalet kokan dili, bir kez daha çirkin yüzünü gösterdi.

Ne zaman bu kadar katı kalpli olduk?

Ne zaman bu kadar sığ ve aymaz düşündük?

Ne zaman bu kadar duygusuz, sevgisiz ve hoşgörüsüz olduk.

Deprem gibi acıların paylaştıkça azalması gereken bir zaman diliminde; gönül dünyası da depreme uğramış insanlar, başkalarına dünyayı dar etmenin hangi hazzını yaşıyorlar.

İnancımız İslam ve insanlığımız bize bunu emretmezken, hangi kin ve nefretin değirmenine su taşıyoruz, farkında mıyız?

Kendi insanımız, dindaşımız ve kardeşimizin yaşadığı acıyı hissetmemek gönülsüzlüktür.

Sevgisizliğin yer aldığı gönülden ancak bu duygular çıkarmış.

Halbuki aynı acıyı kim bilir biz de yaşayabilir; dua eden diller, merhamet dolu yürekler ve yardıma koşan eller bekleyebilirdik.

Enkaz altındaki genç kızın “Elimi tutar mısın?” demesi gibi elimizi tutacak bir el arayabilirdik.

Bu hissiyata bir gün muhtaç olmayacağına dair garantisi olan var mı?

İnşallah kimse buna muhtaç olmaz.

Genişledikçe dünyaları içine almaktan imtina etmeyen gönüllerimize ne oldu?

Hangi dış etmenler bizi köreltti?

Acının zirvede olduğu bir dönemde bu kadar katı kalpli olmanın zamanı mıydı?

Yardıma koşanlar, çorba dağıtanlar-İzmir Umut Kervanı Derneğine teşekkürler- hotellerini ve camileri mağdurlara açanlar…

Ne çok sevindim.

İşte iyilik budur.

Gönül dünyasının mimarları bu adımlar ve adamlardır.

Ortaya çıkıp gönülleri ihya edenler, siz ne iyi insanlarsınız.

Sizi siz, sizi biz, bizi siz yapan gönül dünyasının yürekli kahramanları…

Bunları gördükçe geleceğe dair ümitlerimizin yeşereceğine dair inancım daha bir tazeleniyor.

Aynı duyguların, aynı isteklerin ve aynı inanışın; aynı kalpte, aynı yürekte ve aynı gönülde yer alması, daha çok ve beraberce güçleneceğimizin işaret olsa gerek.

Kini, nefreti ve öfkeyi gönüllerden attıkça bir olabilir, kardeş olabiliriz.

Unutmayalım ki, inananlar kardeştir.

Eksikliklerimiz olsa da…