Sözlü gelenek, kültürün önemli bir kaynağı olsa da kültürü canlı ve sürekli tutan unsur yazıdır.

Yazının kutsiyeti; alfabeden çok, sese yani söze giydirilmiş libas olmasındandır.

Sesin üryan oluşu, soyuttan somuta evrilmesiyle insanlık medeniyetinin inşasında önemli ve kalıcı bir yer alması demektir.

Alfabe, sadece sesi değil, duyguyu da şekle bürüdü.

Anlaşılması için işitsel duyarlılığı görsel temasla daha kalıcı hüviyete kavuşturdu.

Kültürün bu sayede kitaplara, dergilere ve türevlerine kavuşması insanlık mirası olageldi.

 

Her mirasın bir mesajı vardır.

Bu mesaj, kültürün ögelerini yüreklere ve belleklere taşıdı.

İslam’ın kültürünün macerası da aynı süreçleri yaşadı.

Diğer kültürlerden ve medeniyetlerden ayrılan bir farkla… 

“Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.”(Kalem Suresi, 1. ayet)

Kalem’e yemin ederek ona kutsiyet vermek...

Satır satır yazılanlar diyerek yazıya kutsiyet vermek…

İslam hariç başka bir medeniyette veya kültürde bu olguyu/değeri göremezsiniz.

İçinde gizli bir tılsım varmışçasına dikkat çekilen ve yeminle değer verilen kutsiyet.

Vahye dayalı mesajın, insanlığa ilahi fısıltıyı şekle bürüyerek sunması, etki bakımından daha kalıcı netice verdi.

 

Somut olma hali; yazının, sözden güç aldığı evredir.

Mevzu bahis olan yazı, kutsiyetiyle vahiyden ilham alıp Kitap ve Sünnet ile beraber somut kitap şekline büründü.

İlmin dili olup dünyalar yeşertti.

Bilginin efendisi olmanın yolunu kolaylaştırdı.

Sözlü kaynağı, yazılı kaynağa dönüştürdü.

En önemlisi bizi kitapla tanıştırdı.

O kitap ki, kutsallığı bir yana günlük bir sayfa bile hiç okumadığımız kitap…

Tüm kitapların kendisinden ilham aldığı, kültür taşıyıcıları olan diğer kitaplar konusunda da okuma özürlü olduklarımız…

 

Afili sözler ve gönül okşayıcı üsluplarla kalite kokmayan okumalar, çay bardağına dekoratif unsur ve meta olmaktan öteye geçmeyen gösteriş kokulu sosyal medya okumalarına dönüştü el hasıl.

Yazıyı katledercesine kitabı katleden yaklaşımlar, kültür katliamının sessiz versiyonunu icra etti.

Dünyayı kitaplara, kitapları tozlu raflara mahkûm eden anlayış, bilgiyi yeşermeyecek yerlere ekti.

Tıpkı kayalığa ekilen tohumun yeşermemesi gibi.

Yetmedi bilgiyi teknolojinin belleğinde çöplüklere attılar yığın yığın.

İnternet; kitaba karşı bir özgürlük fenomenine evrilince, kirliliği göze de kulağa da yansıtmakla kalmadı.

Yürekleri de kirletti.

Otokontrol; uyuşmuş iradelere dönüşünce, bilgiyle aramıza soğukluk girdi.

Kendi elimizle nehrimizin kaynağını kuruttuk.

Yeni sular eski tadı vermedi.

Yeni kültürler yeni nesiller türetti.

İsyan dolu zehirli sarmaşıklar gibi dolanıverdiler boynumuza.

Boğuşuyoruz bilmediğimiz bir kültürle.

Fakat yeis yok!

Laf aramızda gizli “Değirmen”ler inşa ettik.

Gizli silahlar misali…

Öğütecek ve benliğimize uyarlayacak bir gençlik silahımızla…

Kültür dönüştürücülerimizle…

Korkmuyoruz.

Üzülmek ayrı şey.

İnsanız ne de olsa.

Yürek sahibi.

Müslüman!..