Tam seçim stresi geçti artık rahatlarız diye düşünürken asıl stresin yeni başladığına şahit oluyoruz. Partiler oylarının yazılmadığı veya bir şekilde haksızlığa uğradıklarını söyleyerek dün saat 15.00 itibarıyla itirazlarını yaptılar. Bu itirazlar daha sonra il bazında sonra da Yüksek Seçim Kuruluna yapılarak Nisan’ın 13’ünde açıklanacak kararla neticelenecektir.

Her ne kadar her seçimde geçersiz oy çıkıyorsa da itirazı yapan hep muhalefet partileri oluyordu. Bu seçimde ise Ak Parti yani iktidar, iki büyük şehir olan Ankara ve İstanbul için itirazda bulunuyor/bulunacak. Bu da kaderin bir cilvesi olsa gerek. Belki böylelikle muhalefetle empati yapmış olmanın psikolojisini yaşayarak o havayı solurlar.

Doğrusu kiminle konuşuyorsan söylenenler genellikle şu meyanda oluyor: ‘Her kadar üzülsem de bu Ak parti için inşallah bir şefkat tokadı olur. Kim bilir yine açık ara ile kazanılsaydı küçük dağları ben yarattım anlayışında zirve yapan tutumlar, ayyuka çıkardı. Özellikle bu iki şehrin alınması o psikolojiyi belki düzeltmeye yardımcı olur.’

Zaten Erdoğan da hem seçime girilen son haftada hem de balkon konuşmasında ara ara buna vurgu yapmıştı. Meydanlarda ‘kulağıma bazı söylentiler geliyor’ demesi partisi ile halkın arasına giren idarecilerin varlığından haberdar olduğuna işaretti.

Aslında önceki seçimlerde de bu konuda gerek mecliste grubu olsun gerek olmasın irili ufaklı birçok parti, kurum ve kişiler sözlü veya yazılı ikazlar/eleştiriler dile getirdiler. Dosyalar verdiler. Fakat iktidar olmanın bir güç sarhoşluğu hep öteleye durdu. Erdoğan’ın bunun farkında olmadığını düşünmenin hiçbir faydası yok. Hatta bu, gerekçe bile olamaz. Farkında olmalı. Çünkü o, hem parti hem de devlet başkanı. Bu sorumluluk ve basireti taşıyamayan biri değil. Fakat gel gör ki etrafını çevreleyen niteliksiz danışman ve yardımcılardan dolayı halk ile arası kopuk konuma çıktı.

Bu hakikatler böylesi bir tokadı hak ediyorsa daha beteri gelmeden partisine düzen veren, sorumlulukla davranan bir lider olarak sonraki imtihanları aşabilir. Aksi halde çevresine bakması yeterli olacaktır. Zira düşmana gerek yok. CHP veya muhalefete de gerek yok. Şimdiden köşe başlarından uzanan başlar var. Şimdiden yeni bir parti kurmanın tam zamanı diyenler var. Eskisi gibi gizli gizli toplantılar yapmıyor, açıktan iş adamlarıyla görüşüp toplantılar düzenliyorlar.

Ak parti bunları düşünürken doğduk, büyüyoruz ve öleceğiz anlayışıyla teslimiyetçi davranacaksa söylenecek söz yok. Doğduk, büyüyor ve yenileniyoruz diyecekse halk, küskünler ve kendini anlatamadığı kesimlerle yeniden diyalog kurmalıdır. Öyle ki söylem ve eylem birliğini koruyarak yenilenmeli, içindeki çıkarcıları ve anlayışsızları ayıklamalıdır. Siyaseten dostlarını artırmalı, düşmanlarını dost edinmemelidir.

Tüm bunlar bir ders olur mu? Ak parti bu tespitlere kulak verir de bir daha ki seçime bunu düşünür mü? Hayır! O kadar mı umutsuzluk var. Evet! Çünkü kaç yıldır ne verilen tavsiyeler ne verilen nasihatlere dair bir gelişme yani memnuniyet peyda olmadı. Özellikle İslami kesimlerde hele de gençlerdeki bu öfke hiç kaale alınmadı. Gençlik, bedel nedir bilmeyebilir; lakin yetişkinler gençlerin nasıl yoldan çıktığını biliyorlar.

Musibetin nasihatten evla olduğunun bilinciyle umarım verilmesi gereken çekidüzen, gönülleri yatıştırır da söylemekten çok dinleyip gereğini yapmayı da öğrenirler.