Doğrusu içimden gelmedi başka bir mevzuyu yazayım da şu yaşanan adaletsizliği dile getirmeyeyim. Yaşanan adaletsizlik nedir, derseniz…
Size İstanbul`un Fatih ilçesi 7 polisinin bir gece yarısı bir vatandaşı dövmeleri ve üstelik ondan şikayetçi olmaları meselesini yazmayacağım elbette. Hatta bu polislerin hastane raporu almalarına binaen elleri incindiği için dövdükleri vatandaştan şikayetçi olmaları sonucu, vatandaşın 6,5 yıl cezaya maruz kaldığını da…
Öyle ki ortada kamera görüntüleri olmasına rağmen savcının polisten yana korumacı bir tutum sergilemesi garabetini de...
Bana ne canım, demek için hiç bahane bulamadım ki atlatayım. Her ne kadar gündem an be an değişiyorsa da…
Fatih polisini söyle bir düşünüyorum da Gazeteci Salih Tuna`yı dövmekten, ayrıca Historia alış-veriş merkezinde hem suçlu hem güçlü olmalarına rağmen bir güvenlikçiyi meslek dayanışması içinde feci dövmelerinden, Kumkapı`daki Yabancılar Şubesinde İmkan-Der`in Başkanı olan bir hanımefendinin kocasını gözleri önünde kameralar eşliğinde dövmelerinden hatırlıyorum. Hani bunlar kameralara takılan ve dünyanın şahit olduğu fiili eylemler… Peki ya bilmediklerimiz… Hani gazetelerde bir eğlence yerinden bir bayan karakola götürülmüş ve dışarıdaki arabalarında bulunan kimliği alınmasına fırsat verilmeden kameralar eşliğinde dövüldüğü haberi vardı ya … Aynı kadına polise mukavemetten 6,5 yıl ceza istenmişti. Neden? Polisin kendisini dövmesine mukavemet ettiği için olsa gerek… Yoksa görüntülerde dayak yiyen hep o kadındı, gece yarısı Fatih` te dövülen o vatandaştı. Başka nasıl yorumlanır tüm bunlar bilmiyorum.
Konumuzla tüm bu adaletsizliklerin alakasına gelince, elbette Bursa`da işlenen başka bir adaletsizliği ele almak istememizdir. Mevzu, İlke Haber sitesinde detaylı bir şekilde geçiyor. Buna göre Bursa`da ikamet eden Mehmet Polat, adlı vatandaş, kızını başı örtülü olarak İlköğretime gönderiyor. Daha sonrası başına gelen şey Güllü Çevik`in başına örülenle aynı. Bursa polisi, ‘vay sen misin kızını başörtülü olarak İlköğretime gönderen` diyor… Hemen bir devlet mantığıyla değil tam bir örgüt tavrıyla adamı birebir markaja alıyorlar. 7 sülalesinin gbt`si soruşturuluyor. Geçmişte üç kusur aylık bir infazı ortaya çıkıyor. Sivil, yani TEM polisi devreye giriyor. Zahmet edip bizzat kendileri gidiyor ve adliyeye yönlendiriyorlar. Hani bu ülkede posta yoluyla tebliğide bulunma diye bir şey sanki yokmuş gibi. Görev aşkıyla bizzat gidip söylüyorlar adama. Güya para cezası varmış gibi Mehmet Bey de adliyeye gidiyor. Öyle bir şey yok. Yani bilgisayarlarda görünmüyor. Tam ayrılacakken nerden çıktığı belli ol(m)a(ya)n bir memur, pardon polis örgütünün Mehmet Beyi bekleyen oradaki memuru ‘bir dakika, bir de ben bakayım` diyor ve bilgisayara bakamadan gidip arka tarafta eliye koymuş gibi arşivden bir dosya getiriyor. `Senin 400 TL para cezan ile üç ay on beş gün yatman gereken bir ceza var. On gündür tutuklaman çıkmış seni götürmek zorundayız` deyip resmi polisleri çağırarak onlara teslim ediyor. Böylece operasyon başarılı bir şekilde tamanlanıyor.
Fakat henüz bitmedi. 22 gün cezaevinde yatıp sonra yanlışlık oldu, pardon diyor ve bırakıyorlar. İnanılmaz değil mi? Ama gerçek. Bursa polisini alkışlamak gerek. Lütfen okkalı bir alkış…
Bu olanların anlattığına gelince, olayın hal dili şu: ‘Mehmet Bey, ayağını denk al. Biz var ya, seni istersek hukuksuz bir şekildede içeri alır ve 22 gün, yatmış olduğun cezayı tekrar yatırırız. Hiç kimse de bize bir şey diyemez. Savcı bile bizden yana.`
El hak döğru söylüyorlar. Fatih`te kamera karşısında gece yarısı dövülen adam ile bahsedilen ve karakolda dövülen kadın 6,5 yıl ceza alırken şikayeti eden, dövenlerdi. İddianameyi yazan ise savcı ve ceza istenen de dövülenler oldu. Historiada dayak yiyen, güvenlikçi; döven polisti. Fatih polisindan dayak yiyen Gazeteci Salih Tuna, köşesinden olayı dile getirmişti yaşadıklarını. Gözünü sevdiğimin adaleti işte bu. Peki bu olaylara maruz kalan kaç kişi bu zumü dile getirebiliyor. Polis-savcı zulmünü polis-savcı devleti(örgütü) mantığı hariç, hangi ifadeyle açıklayabiliriz.
Mehmet Bey şimdi cezaevinde 22 gün yattığını ispatlama gayretinde. Ne cezaevi ne de savcı, 22 gün cezaevinde hukuksuzca yattığına dair bir belge veriyor. Sanki hiç böyle bir şey yokmuş yalanmamış gibi.
Bu işi sonuna kadar götürüp ‘Kral çıplak` diyecek ve bu polis-savcı örgütünü ifşa edebilecek tek kişi siziniz Mehmet Bey. Adaletin onlara da lazım olacağı gerçeğini iktidara kadar ancak siz hatırlatabilirsiniz.
İktidar dedim de aklıma geldi. Geçen yazımda Hizbullah mahkumlarının sürgün hukuksuzluğuna değinmiştim. Geri kalan Hizbullah mahkumları da sevk edildi Karadeniz bölgesine. Korktum(!), acaba Adalat Bakanlığı bu yazımdan dolayı da kızını örtüsüyle İlk öğretime gönderen herkesi tutuklatmasın. Yapar mı yapar. Doktor karışmayın demiş. Delidir, ne yaparsa yeridir…