Artık bilmeyen kalmadı herhalde. Rahip serbest bırakıldıktan sonra gündem kaybolan gazeteci Kaşıkçı ile doldu. Çünkü -her ne kadar arkasında bir enkaz bıraksa da şimdilik- fırlayan bir döviz kuru yok. Olumsuz açıklamalar yerini olumluya bıraktı. Trump her gittiği yerde “… bu adım ABD ile Türkiye ilişkilerinin iyi, belki de HARİKA bir yola girmesine neden olacak." şeklinde konuşuyor. Erdoğan da "Geciken bir açıklama" diyerek beklentisini ortaya koydu.
O zaman Kaşıkçı olayında perde arkasında olan gelişmelere gündem yoğunlaşabilir. Nitekim öyle de oluyor.
Hatırlarsanız bir müddet önce Trump, Suudi Arabistan`dan kendilerine koruyucu olmalarına karşılık ödeme beklentisi olduğuna dair basında bazı haberler yer aldı. Nitekim Prens Bin Salman, buna sert bir şekilde olumsuz cevap vermişti. Tabi ki henüz kaşıkçı olayı ortada yoktu.
Bu sözler üzerine Prensi terbiye etmenin ve tıpış tıpış ödeme yapmasının yolu için bir kurgu yapıldı. Elbette işin bu aşamaya geleceği piyonlar tarafından da bilinmiyordu. Fakat Prens Bin Selman`ın adamı rolünde olup aslında ABD`nin adamı olanlar çok. Böylece ABD kalenin içindekiler vasıtasıyla hem Selman`ı tahttan edecek hem de istediğini koparacak. Gazeteci Kaşıkçı ise ABD vatandaşı olmasına rağmen böylesine bir uluslararası oyunun kurbanı olması her iki tarafı da memnun etmişe benziyor.
Kaşıkçı, Suudi devletinin siyasi politikalarını batıya kötülüyordu. Prens Bin Selman`ın göründüğü gibi olmadığını deşifre etmeye çalıştı. İşin ciddiyetinin bu boyuta ulaşacağını tahin edemedi.
Prens de ondan kurtuldum derken ABD`nin oyununa düştüğünün farkına varmadı. Kaşıkçı ölmüş, ABD`nin çok mu umurunda sanki?
Peki, Suudi devleti şimdi nasıl çıkacak bu bulmacadan? Kolay! Büyükelçi veya ekibi yahut uygun vasıfta olan birileri Krallık adına ya kendini asacak ya da günah keçisi ilan edilerek el altından beslenecek. Böylece Krallık işi çözmüş olacak, Prensin istikbali garantiye alınacak, ABD istediğini elde edecek. Herkes memnun olacak.
Kaşıkçı ne olacak? Katili olarak ilan edilecek kurban ortaya sürülünce elbette “adalet(!)” yerini bulmuş olduğundan olay böylece çözülmüş olacak.
Tabi bunlar hepsi birer varsayım.
Peki, bu olay başka bir şekilde çözülebilir mi? Elbette. Maktul yoksa cinayet de yoktur. Yani kaşıkçının cesedi hiçbir şekilde bulunmayabilir. Olmayan ceset üzerinden birçok senaryo üretilse de suçlamak için önce ceset lazım. Hukuk da bunu istiyor. Ceset yoksa cinayet de yok.
Buraya kadar iyi de Türkiye bu işten ne kazanır veya kaybeder: Bir kere anlaşıldı ki Suudi basını olayı çarpıtmaya üstün gayret gösteriyor. Batıda da olayın Suudi basın tarafından Türkiye`nin sorumluluğunda olduğuna dair hedef saptırıcı bir propaganda var. Yani Türkiye`ye bir prestij kaybı yaşatmak… Zira Suudi Devleti ile Türkiye de pekiyi ilişkilere sahip değil. Her ne kadar fazla yansımıyorsa da Suriye`den kaynaklı bir ihtiyatın iki ülke arasında olduğu bir gerçek. Yine de olayın aslında uluslararası normlara göre Suudi toprağı sayılan Elçilikte olması göz kaçmıyor.
Varsayalım ki yukarıdaki düşünceler gerçekleşti. Türkiye`nin sadece ABD`nin Suudi devletinden koparmayı düşündüğü parayı almasında ABD`nin baskı işini kolaylaştıran olmaktan başka bir kârı olmayacak. Belki Trump şöyle diyecek: ‘Türkiye ile ilişkilerimiz HARİKA olacak.` Biz de sevineceğiz.
Bir zamanlar Ecevit`le ilgili bir gazetenin başlığını hatırladım aniden: “Blair bana Dear dedi” Mutlu olduk mu?