19 sanıklı mahkememizde bir aşamaya geldik. Savcı hakkımızda M.Göktaş Hoca, Cemal Hoca ve Hacı İnan`ın beraatine, geri kalanlarımızdan M. Bahattin Temel, Said Şahin ve Fikret Gültekin`e yöneticilik ve geri kalanlarımıza da üyelik istedi.

Mahkememiz 11 Eylül`e ertelendi ki avukatlarımız savunmalarını hazırlayabilsinler.

Doğrusu daha önceki yazılarımın bazısında dile getirdiğim gibi yine de söylemeden geçemeyeceğim ki; bu yargı, asla adaletle izah edilemez.

İşin garip yönü şudur ki TEM, yani terörle mücadele polisleri nam-ı diğer kolluk, işine geldiği gibi yazıyor. Öyle ki  “olabilir, yapabilir, her ne kadar böyleyse de, takdir mahkemenindir” gibi ifadelerle bir niyet okuyuculuğu TEM tarafından savcı ve hakimlere ifade olarak gidiyor.

Mahkeme de seyir olarak bu meyanda devam ediyor. Hani bir akıllı çıkıp da bu yuvarlak ifadeler neyin nesi, somut veri yok mu dese hemen önüne başka deliller konuluyor:Mesela biz 19 kişinin günlük hayatı, varsa ticareti, komşuluğu, aklına gelebilecek bu meyanda her şey ve hele geçmişte varsa bir tutukluluğu velev ki beraat de etmiş olsan fark etmez, aleyhine delildir. Yaa, adalet böyle sağlanıyor işte bu memlekette.

Aslında hukuk sisteminin garabeti olan TEM ‘in ifadelerini kabul, her açıdan bir acizliktir mevcut düzen için. Kendi putunu kendi yer misali, sürekli deneme yanılma yoluyla insanlarına faydalı olmaya çalışsa da bunun sonunun olmadığının farkındalar. Lakin yeni anayasa çalışmaları da buna merhem olmayacaktır.

Nedenine gelince bu sistemin bekçiliğini yapanlara her şeyden önce zihniyet evrimi gerek. Bu acziyet  içinde çırpınanlar bu gerçeğin farkında ne yazık ki değiller.

Sen söyledin de farkına mı varacaklar hocam denilirse, sivrisinek örneğiyle söylemekten işittirene kadar vazgeçmeyelim derim. Madem bu sistem vatandaşını düşman olarak görüyor ve basiretsizlik sergiliyor, bize üyelik istemek veya vermekle son derece yanlış yapıyor.

Ben “Terör örgütünün yeni stratejisi doğrultusunda terör örgütünün amacı çerçevesinde hareket etmekle” kitap yayınlıyormuşum. ‘Örgütün sempatizan kitlesini hedefleyen Hizbullah Ana Davası Savunmalar`  ve  ‘ Cemalim` gibi kitaplar yayınlamışım.

Burada, haklılığıma bir misal aklıma geldi: Gözaltından sonra Başsavcı Hakan Karaali`ne götürüldük. Eline  A.Kadir Hocanın “Kürtler ve İslami Kimliğin Gelişmesi” kitabını aldı ve “Bu kitaba baktım. Ne diye getirmişler anlamadım. Gayet ilmi ve kaynakalara dayalı. Sayfa altlarındaki kaynaklara baksanıza…”

Daha sonra “Gelelim Cemalim`e… Söyle bakalım, Cemal Tutar…”

Hemen devreye girdim ve “Savcı bey, dedim, bu kitabın Cemal Tutarla alakası yok ki.” İnanır mısınız bir an tutuldu ve “Nasıl yani?” dedi. Başladım ona kitabın içeriğinin ne olduğunu anlatmaya.

Görecektiniz nasıl şaşkın ve acaip baktığına… uğradığı hayal kırıklığına…

Diyeceğim o ki TEM polisleri onu yanıltmış ve yanlış bilgi vererek yönlendirmeye çalışmışlardı. Nitekim numunesi alınması gerekirken bin küsür “Cemalim” kitabı inadına adalet adına depomdan alındı ve Karaalioğlu tarafından isteğim üzere iade adildi. Hal böyleyken mahkeme savcımız hala Cemalim`e takılmış ve somut delil olarak onu ileri sürmüş. Üstelik toplatma ve yasağı olmayan bir kitap olmasına rağmen.

Eh ne diyelim. Bunun adı adalet! Ben isnadlarımızdan sadece birine açıklık getirdim. Kim bilir kaç mazlum, kaç böylesi delil olmayan kör delillerle mahkum olmuş da ne savcıların ne de hakimlerin haberi olmuş. Ne büyük bir vebal Allah`ım! Doğrusu yerlerinde olmadığım için memnunum. Bunca kararların bir de ahirete mütalık üst mahkemesi var. Sonucunu düşünemiyorum. Her neyse… Ne olacak bu adaletin yani adaletsizliğin hali…

Bu ülkede bir defa cezaevine girdin mi ilelebed işin bitmiştir. Sen artık bir suçlusun. Allah seni affedebilir ama bu düzen asla…

O sebeple tekrarlamakta fayda var. Bize yöneticilik, üyelik verilmesin. Hayatımız yani yaşantımızın hepsi suç olarak algılanıyorsa, iki de bir yatıp çıkmaktansa ve bir kaç defa üyelikle içeri atılacaksak, lütfen zahmet etmeyin Sayın savcılar, hakimler! Verin bize müebbed, biz de kurtulalım siz de.

Nasıl iyi bir teklif değil mi? Estağfirullah!