Önceki yazımda bir Müslümanda mutlaka duygu ve heyecan olması gerektiğine vurgu yapmıştım.

Aslında her bir Müslüman kendi şahsında güçlü olmak durumundadır.

Bilmem siz hiç denk geldiniz mi, birçok defa turnaların göçlerini izleme imkânı buldum. Bir defasında aracımızı durdurduk ve uçuş şekillerini dikkatlice izledik:

Üçgen şeklinde diziliyorlar, önlerinde bir kılavuzun peşinde binlerce kilometre yol kat ediyorlar. Bu arada sürüden gelen sese dikkat edildiğinde, sesin hep arka taraftaki turnalardan geldiğini anlıyorsunuz. Öndeki liderlerine arkadan ses veriyorlar; 'Biz arkandayız ve seninle birlikte geliyoruz, sen hiç merak ve endişe etme, dönüp dönüp geriye bakmana gerek yok" diyorlar.  Öndeki lider bu şekilde arkasından emin olarak kılavuzluğunu yapıyor.

Bundan daha da önemlisi; öndeki bu lider belirli periyodlarla durmadan değişiyor, sabit bir liderlik yok. Böylece sürüdeki bütün turnalar sırasıyla liderlik yapıyor, öndeki yorulan turna arkaya geçiyor. Yani sürüdeki her bir turna kılavuzluk yapabilecek özelliğe sahip.

Turnalardan alacağımız birçok ders varsa da, burada sadece bir tanesini dikkatinize sunuyorum. "Müslüman toplumların ve cemaatlerin her bir ferdi tek başına da güçlü olmalıdır. Daha da önemlisi, Müslüman cemaatler güçlü bireylerden oluşmalıdır." Müslüman cemaatleri oluşturan bireylerin her biri teker teker güçlü bir imana, ferasete, şecaate ve bilgi birikimine sahip olmalıdırlar. Kıyamete kadar sürecek bu mübarek seferimizde kutlu hedefimize ulaşabilmemiz için turnalar misali topluluğumuzu oluşturan fertlerin her birinin bir değer olması, her birinin kendisini mükemmelce yetiştirmiş olması bir zarurettir.

Görülmüştür ki, sadece lideri güçlü olan, karizmatik olan, fertlerinin her biri söylediğimiz özelliklere sahip olmayan cemaatler zayıftırlar, küfrün ve azgın kapitalizmin karşısında kolay kolay ayakta duramamaktadırlar.

Hatta böylesi, bireyleri donanımsız yapılanmalar, tağutların ve firavunların işlerini daha da kolaylaştırmaktadır. Çünkü etrafında güçlü kişilerin olmadığı bir lideri elde etmek hiç de zor bir şey değildir. Liderleri elde edildiğinde de, o toplumun tamamı elde edilmiş demektir.

Nitekim İslam coğrafyasındaki nice topluluklar ve cemaatler, yıllar yılı siyasiler tarafından hazır oy depoları olarak görülmekte ve bu şekilde kullanılmaktadır. Sadece seçimden seçime değil, her türlü siyasi faaliyette hazır küme ve hazır kıta olarak değerlendirilmektedir. Yine aynı şekilde, bireyleri İslami açıdan güçsüz ve donanımsız yapılanmalar, azgın kapitalizm tarafından kendileri için hazır tüketici kitleleri, büyük bir pazar ve toplu müşteriler olarak görülmektedir. Bu kitlelerin eğilimleri, zaafları tespit edilerek, iradeleri çok kolay bir şekilde yönlendirilmektedir. Sadece marketlerin toplu tüketicileri olmaktan değil, hayatın bütün alanlarının toplu nesneleri olmaktan kurtulamamaktadırlar.

Güçsüz bireylerden oluşan bütün cemaatler ve guruplar, sömürü odaklarının gözünde:

Ya  "Sayın müşterilerimiz"dir,

Ya "Sayın izleyicilerimiz"dir,

Ya "Sayın seyircilerimiz"dir,

Ya "Sayın dinleyicilerimiz"dir,

Ya "Sayın abonelerimiz"dir,

Ya "Sayın yolcularımız"dır.

Kısacası, değişmeyen gerçek şudur; her pozisyonda toplu birer nesnedirler. Hiçbir zaman özne, yani fail değildirler.