Tamam, Kudüs ve Mescid-i Aksa davası İslam ümmetinin ortak davasıdır, Müslümanların bir onur meselesidir. Kudüs`ü ve Mescid-i Aksa`yı esaretten kurtarmak, siyonist işgale son vermek her bir Müslüman için en büyük idealdir ve bunu böyle kabullenmeleri güzel bir şeydir.
Fakat bu yüce ideali Müslümanlara kazandırmak, onları motive etmek için kullandığımız kalkış noktalarımızı bir daha gözden geçirmemizde fayda olduğu kanaatindeyim. Şimdi bunları teker teker gözden geçirelim.
Mescid-i Aksa İsra Suresinde adı geçen, etrafı mübarek kılınmış, Peygamber Aleyhisselam`ın uğradığı, oradan Miraca yükseldiği, Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi`den sonra yeryüzündeki üç büyük kutsal mescidden birisidir.
Eğer bizi harekete geçirecek en büyük delil olarak buna sarılırsak kendi elimizi baştan zayıflatmış olacağımızı belirtmeliyim. Çünkü bizim Kudüs ve Mescid-i Aksa için ileri süreceğimiz bu deliller dışımızdaki dünyada, Birleşmiş Milletlerde ne siyasi ne hukuki hiç bir ağırlık ifade etmeyecek ve bu güne kadar etmemiştir de.
Bugün Müslümanlar arasında azınlıkta da olsa Kur`an`daki İsra olayını ve ayetini değişik anlayan, Mirac`ı kabul etmeyen veya başka şekilde yorumlayanların bulunduğu bir dünyada yaşadığımızı unutmayalım.
Daha önceki bir yazımda ifade ettiğim gibi eğer biz Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz`in ömründe bir defa bir gece Kudüs`e uğradığını söyleyerek üzerinde hak iddia ettiğimizde onlar kendi peygamberlerinin büyük bir kısmının Kudüs ve civarında yaşadığını, orada medfun olduğunu söylediklerinde buna karşı ne diyebiliriz?
Hâlbuki bugün Müslümanları Mescid-i Aksa, Kudüs ve Filistin davası için ayağa kaldıracak en güçlü iddia Filistinlilerdir.
Filistin Filistinlilerindir. Filistin gasp edilmiştir, işgal edilmiştir ve Filistinlilerin önemli bir bölümü yurtlarından çıkarılmışlardır.
Evet, emperyalizmin oyun ve desteğiyle siyonistler tarafından Filistin işgal edilmiş, defalarca katliama uğramışlardır.
Bugün Filistin topraklarında birbirinden koparılmış şekilde Gazze ve Batı Şeria`da yaklaşık dört milyon Filistinli işgal altındadır.
Ve bu rakamdan daha fazla bir bölüm de sürgünde yaşamaktadır. İki milyon civarında Filistinli bugün Ürdün`de mülteci kamplarında yaşamaktadır. Yine aynı şekilde Suriye`de, Lübnan`da, Körfez ülkelerinde ve bölgede altı milyon Filistinli vatanlarından sürülmüş bir halde yaşamaktadırlar.
Gerek Filistin içinde gerek dışında on milyondan fazla Filistinli bu dava için en büyük bir güçtür.
Haşa, biz bırakalım onlar kendileri mücadele versin demiyoruz. Toplam nüfusu terör devletinden bile fazla olan bu nüfus harekete geçirilmeli, desteklenmeli ve ümmet olarak somut bir şekilde Filistinlilerle irtibat kurulmalıdır.
Her şeyden önce onlara mülteci oldukları, sürgün hayatı yaşadıkları, en kısa zamanda bir gün Filistin`e dönecekleri unutturulmamalıdır.
Çünkü emperyalizm bunu unutturmaya çalışıyor, mülteci olarak yaşadıkları ülkelerin artık daimi olarak kendi ülkeleri olduğunu, Filistin`e dönme düşüncelerinden vaz geçmelerini empoze ediyorlar.
Hatta bağımsız bir Filistin devleti için en çok mültecinin bulunduğu Ürdün`ü önermekteler, Ürdün kraliyet ailesine de Suriye ve Irak`tan derlenen bir bölgeyi teklif etmektedirler.
Demek istediğimiz odur ki Müslümanlar olarak bizzat Filistinlilerin kendileriyle çalışmalı, irtibat kurmalı ve onları öne çıkarmalıyız.