Eğer Allah`ın salih kulları yeryüzünün varisleri olurlarsa, yeryüzünün ve en azından yaşadıkları beldelerin, birlikte yaşadıkları insanların velayetlerini alırlarsa, yani onların söz sahipleri ve yöneticileri konumunda olurlarsa o zaman o beldenin insanları Allah`ın rahmetini tadıyorlar demektir, Allah`ın merhameti onlar üzerinde etkisini gösteriyor, tecelli ediyor demektir.
Daha da açıkçası, eğer Müslümanlar ve Müslümanların salihleri bulundukları yerde yönetici konumunda iseler, inisiyatif alarak sorumluluk üstlenmişler ve taşın altına ellerini koymuşlarsa, yeryüzünün varisliğini başkalarına bırakmamışlarsa, âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasûlullah`ın (s.a.v) rahmetini birlikte yaşadıkları insanlara tattırmışlar ve tattırıyorlar demektir.
Evet, Son Peygamber (s.a.v) âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Âlemlerden maksat öncelikle insanlık âlemidir, insanların tamamıdır, daha sonra hayvanlar, bitkiler ve başka âlemler gelir.
Yani Son Peygamber Hazeti Muhammed (s.a.v) öncelikle bütün bir insanlığa rahmet olarak gönderilmiştir.
Peki bu nasıl bir şeydir, soyut bir kavram mıdır, nasıl gerçekleşecek, onun rahmet oluşu nasıl görülecek, nasıl hissedilecek?
Öncelikle Ona iman eden, Ona uyan müminler Onun rahmet olarak gönderilişinden nasiplenmelidirler, Onun rahmetini hissedip yaşamalı ve buna şahitlik etmelidirler. Sadece müminler değil, müminlerle birlikte yaşayan, müminlerle ilişki içinde olan değir insanlar da o rahmetten hisse almışlardır.
Peki bu nasıl gerçekleşecek, geçmişte nasıl gerçekleşmiştir?
Unutmayalım ki, bunu gerçekleştirecek olanlar bizzat müminlerin kendileridir. Dün öyle olmuştur ve bugünden sonra da öyle olacak, yani Onun âlemlere rahmet olarak gönderilişini bizzat müminler ispat edecek ve göstereceklerdir.
Daha sonra o müminlerle birlikte yaşayan, özellikle o müminlerin velayeti altında, onların zimmetinde ve emanında, emniyeti altında yaşayan diğer insanlar bu rahmetten alacaklarını almalıdırlar.
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”(21/107) âyeti celilesinin eksik anlaşıldığı kanaatindeyiz. Şu ana kadar insanımız bu âyeti sadece Rasûlullah`ın üstünlüğünü, faziletini ispat etmek için ve bir de Onun merhametine vurgu yapmak için öne çıkarmışlardır.
Bu âyetin tam olarak anlaşılabilmesi için bundan önceki iki ayetle birlikte mütalaa edilmesi gerektiğine inanıyoruz.
“And olsun ki biz, Zikir`den sonra Zebur`da da: “Hiç şüphesiz yeryüzüne salih kullarım mirasçı olacaktır”diye yazdık. Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda açık bir mesaj vardır. Biz seni âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.”(21/105-107)
Müslümanlar ve özellikle onların içinden Allah`ın salih kulları yeryüzünün mirasçıları olmazlarsa o zaman Rasûlullah`ın âlemlere rahmet olduğu nasıl anlaşılacaktır?
Müslümanlarla birlikte yaşayan bir Süryani Hazreti Muhammed Alayhisselam`ın rahmet oluşundan bir nasip almalıdır
Müslümanlarla, Müslümanların velayeti altında yaşayan bir Ermeni, Onun rahmetini hissetmelidir.
Müslümanların arasında bulunan bir Hıristiyan, bir Yahudi, Onun rahmetinden bir şeyler tatmalı, hatta bundan dolayı onlarla birlikte yaşamayı tercih edebilmelidir.
Bütün bunların gerçekleşebilmesi için de, Müslümanların yeryüzünün varisleri olmalı, mirasçıları olmaları gerekmektedir.
Demek istiyoruz ki, Müslümanlar, Allah`ın salih kulları bulundukları yerden öne çıkmalıdırlar, inisiyatif almalıdırlar.
Yaşadıkları binada, sokakta, ömürlerini geçirdikleri köylerde, kasabalarda, bulundukları sitelerde, çarşılarda, çalıştıkları iş alanlarında, öğrenim gördükleri kurumlarda sorumluluk alarak bir adım öne çıkmalıdırlar.
Eğer yeryüzüne başkaları varisçi olur, başkaları yeryüzünün hâkimiyetini ele geçirirse, onlar orada fesat çıkarmak için, nesli ve ekini helâk etmek için koşuştururlar.(2/205)