Bir hafta geç olsa da, Uludere`de katledilen otuz beş kişi için Allah Teala`dan rahmet ve mağfiret diliyorum, yakınlarına ve bütün Müslümanlara sabır ve baş sağlığı temenni ediyorum. Bu katliamın her aşamasındaki faillerini şiddetle kınıyorum, lânetliyorum.

Araya başka bir takım siyasi ve yargı haberleri girse de, bir hafta boyunca Uludere`deki bu katliamla ilgili belgeleri izliyoruz, yazılanları okuyoruz ve konuşulanları dinliyoruz.

Operasyon kazası mı, kasıt mı, birilerinin komplosu mu, şimdilik konuşmuyoruz ve kesin bir hüküm vermiyoruz. Fakat henüz her şeyin netleşmemesine rağmen ortada bizim için değişmeyen bir gerçek vardır:

Mazlum, mağdur ve mustaz`af otuz beş çocuk ve delikanlının böylesine güç ve riskli yollardan evlerinin geçimini temin ederlerken görülmemiş bir ölüm çeşidiyle param parça olmuşlardır. Hiçbir yorum, sonradan ortaya çıkacak hiçbir belge bu gerçeği asla değiştirmeyecektir.

Müslümanlar olarak önemli bir konuda konuşurken, hüküm verirken Allah için adaletli olmaya çalışacağız. Özellikle Ahir Zaman Ümmeti olarak peygambersiz günlerde yeryüzünün şahidleri olmakla yükümlüyüz.

Allah Teala buyuruyor ki: “Sözü söylerken, yakın akrabalarınızın (aleyhinde ve lehinde) olsa da adaletli olun!” (6/152) Bir takım ulemâ En`am sûresindeki bu ayet gurubunun Tevrat`taki On Emir`in tekrarı olduğunu belirtmektedir, yani çok önemlidir.

Peki, sadece dürüst şahidlik yapmakla mı, sadece sözün doğrusunu söylemekle mi yükümlüyüz? Hayır. Aynı zamanda sözü tutulur birileri olmakla, şahidliği kabul edilen birileri olmakla, yani hükmü tutulan birileri olmakla yükümlüyüz aslında.
Bütün bunlardan anlaşılan odur ki, Müslümanlar olarak başta bölge olmak üzere ülke genelinde inisiyatif almakla yükümlüyüz. Toplumun ve özellikle bölgenin, müslümanların uzaktan uzağa şahidliğine, doğru sözlülüğüne ve isabetli tespitlerine değil, bizzat olup bitenlere müdahalesine ihtiyacı vardır.

Fakat biz şimdilik yine adaletlice söz söylemeye devam edeceğiz.

Bu konuda ne kadar doğru hüküm verdiğimizi, ne derece gerçekleri konuştuğumuzu daha iyi anlayabilmek için gelin şöyle bir empati yapalım.

Bu olayın Uludere`de değil de İzmir açıklarında, Marmaris, Bodrum ve Alanya açıklarında vuku bulduğunu farz edelim. Otuz
beş delikanlının Ege denizinde veya Akdeniz`de bir tekne gezisi esnasında Yunan askeri zannedilerek Türkiye uçakları tarafından bombardıman neticesinde feci bir şekilde parçalandıklarını farz edelim. Biraz da varlıklı ailelerin çocukları olduğunu düşünelim.

Söyleyin Allah aşkına, ülke genelindeki tepki bu kadar mı olurdu? Türkiye ayağa kaldırılırdı, Cumhuriyet mitinglerinden geri kalmayan mitingler düzenlenirdi. Her şeyden önce resmi yılbaşı kutlamaları, meydanlardaki kitlesel eğlenceler derhal iptal edilirdi. Ülke genelinde resmi yas ilan edilirdi, medya yoluyla halkın bu yasa iştiraki sağlanırdı.

Diyeceksiniz ki, Uludere katliamından dolayı başta BDP olmak üzere bazı çevreler de her yeri ayağa kaldırdı. Evet öyle oldu, fakat medyaya yansıyan belgelere ve fotoğraflara baktığımızda vallahi biz de anlayamadık üzüntülerinden dolayı mı sevinçlerinden dolayı mı ortalığı velveleye verip ayağa kaldırdıklarını.

Uludere katliamı dolayısıyla Türkiye Yılbaşı ve Noel eğlence ve kutlamalarından hiç taviz vermedi. Ülke insanı için unutulmayacak bir utanç tablosudur bu.

Bireysel tepinmelere ve çılgınlıklara kimse karışamaz. Fakat resmi yılbaşı ve noel kutlamaları, çılgınlıkları ve tepinmeleri iptal edilmeliydi. Hükümetin, yönetimin şimdilik kaybettiği birinci nokta burasıdır.

Evet, Uludere katliamına rağmen Yılbaşı kutlamalarını terk etmeyenleri kınıyoruz ve duyarsızlıklarına yoruyoruz. Fakat yılbaşı kutlamalarını terk etmeyi yegâne ölçü olarak da kabul edemeyiz.

Çünkü o gece eğlenmeyen, kutlamalara katılmayan herkes bunu Uludere katliamı için terk etmiş de değildir. Maalesef öyle kişiler, hatta öyle çevreler biliyoruz ki, Müslümanlıklarından dolayı, Hıristiyanlara benzeme tehlikesinden dolayı yılbaşı eğlencelerinden uzak durmuşlar, fakat ırkçı ve ulusalcı damarlarından dolayı da Uludere katliamına zerre kadar üzülmemişler, hatta yapılan bu katliamı doğru bulmuşlardır. Beni asıl ürküten ve tedirgin eden nokta da burasıdır.